Sosyal Medya

Makale

İhsan Hoca olayında göremediklerimiz

Kaç gündür eline baltayı alan bir ‘öteki’ bulup saldırıyor. Bu olayı körükleyen medya da hedefe ulaÅŸmış olmanın sevinciyle ellerini ovuÅŸturuyor. OkuyabildiÄŸim hemen bütün yorumlar; ya ‘Ehlisünnet omurga’ kırılıyor, buna karşı çıkmalıyız edasıyla yeni bir cephe açıyor, ya da oh oldu, haddini bilseydi, cezasını çeksin havasıyla sevinç izhar ediyor.

Oysa anladığım kadarıyla meselenin hesaba katılmayan yönleri var. Bunların hepsini birlikte düşünmezsek aklıselimin, dolayısıyla da İslam’ın yolunu bulamayız. Umarım söyleyeceklerim her iki tarafı da kızdırıp kavgayı daha da körüklemez.

Önce ÅŸuradan baÅŸlayayım; İhsan Åženocak bizden biridir, öteki deÄŸildir. Meseleyi büyük ölçüde anlamış bir ilim ehlidir, samimidir. İlminin gereÄŸini yapmaya çalışmaktadır. Okumakta, okutmakta ve anlatmaktadır. GörebildiÄŸim kadarıyla bir dünyalık telaşı da yoktur. O halde hataları var gerekçesiyle ona düşman olmanın, karşı cepheyle bir olup vurmanın mantığı ve meÅŸruiyeti olmaz. Böyle bir tavır dinin samimiyet ve nush anlayışına da uygun düşmez. Ve İhsan Hoca’yı kimse atmaz, kimse de gözden çıkarmaz. Diyanetin de, yukarıdakilerin de böyle bir niyetlerinin olduÄŸunu hiç sanmıyorum.

İkinci olarak bu olay sebebiyle de gördük ki, toplumu ve dünyada olup bitenleri iyi tanımayan bizler üslupta ve davranışlarımızda kırıcı, ayrıştırıcı hatalar yapabiliyoruz. Bunu birimiz deÄŸil hepimiz yapıyoruz. Bu üslup hatasının sonunda enaniyete ve hizipçiliÄŸe vardığını görmeliyiz. Bizim söylediklerimizin sahih bir yorumu bulunabilir ama bizi izleyenler, bizi seven öğrencilerimiz karşı tarafa saldırır, tekfir eder. Ve biz çoÄŸu zaman dinimizin sabite olan ahkâmı ile deÄŸiÅŸken ve örfi olanlarını birbirinden ayıramayabiliyoruz. Bir gruba dâhilsek orada yapılan hataları savunmak zorunda kalıyor, sonra da onların evrensel doÄŸru olduklarına dönüp kendimiz de inanıyoruz. İslam’ın hükümlerindeki tedriciliÄŸi fark edemeyebiliyoruz. Onların Mekke ve Medine dönemlerindeki seyrinin sadece orada kaldığını sanıyoruz. El-Ehem fe’l-ehem kuralını unutuyoruz. İhtilaflı konuları kendi aramızda anlayışla karşılayamıyor ve kavgaya dönüştürüyoruz ve böyle yapmakla aslında kendi ayağımıza sıkıyoruz. Oysa ÅŸu kuralı göz önünde bulundurmalıyız: ‘Ümmetin ittifak ettiÄŸi konularda birbirimizle yardımlaşırız, ihtilaf ettiÄŸi konularda ise birbirimizi mazur görürüz, düşmanca davranmayız’.

Üçüncü olarak, içinde bulunduğumuz siyasi şartların hassasiyetlerinin de farkına varmalıyız. İçinden geçtiğimiz günlerin çok aklıselim ile davranılması gerektiğini görebilmeliyiz. Önümüzde Türkiye tarihinin belki de en önemli seçimleri olacak. Böyle hassas günlerde ilerisini hesaba katmadan ayrıştırma, kamplaşma ve kavga üretecek söylem ve davranışların önce bizi yönetenlere, sonra da dolaylı olarak bize zarar verebileceğini hesaba katıp öyle konuşmalıyız. Şu anda bizi yönetenlerin İslam konusunda bizden farklı düşündüklerini sanmıyorum. Ama gemide herkes var ve tehlikeli bir rıhtıma doğru seyredildiği bu günlerde geminin kaptanı bir alaboraya sebep olacak davranışları, kimden gelirse gelsin önlemek zorundadır.

Dördüncü olarak, bu son söylediklerimiz doÄŸrultusunda bendeniz ÅŸahsen meselenin Diyaneti de aÅŸtığını ve Diyanete yöneltilen suçlamaların haksız olduÄŸunu düşünüyorum. Onların toplumu ilgilendiren böyle bir durumda soruÅŸturma açmaktan baÅŸka yapabilecekleri yok. Diyanet epeyce bir yıldır tarihinin en parlak günlerini yaşıyor. Yeni baÅŸkan hakkında da olumsuz düşüneceÄŸimiz bir tecrübe süresi henüz geçmedi. Diyanetin bu iyileÅŸmesinde onun da seleflerinden geri kalmayacağını ümit ediyorum. Kaldı ki, Diyanetin omurgasını oluÅŸturan Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri seçme âlim ve duyarlı insanlardan oluÅŸuyor. Bu kurul bir ÅŸura hükmündedir ve ‘Müslümanların iÅŸleri ÅŸura iledir’ kuralını yapabildiÄŸi kadarıyla uygulamaktadır.

BeÅŸinci olarak, öyle anlaşılıyor ki, bazı kardeÅŸlerimiz iÅŸin aslını iyi bilmeden, Ehlisünnete saldırı var gibi bir söyleme gereÄŸinden fazla vurgu yapıyorlar. Bendeniz bunun da hem yanlış hem ayrıştırıcı olduÄŸunu düşünüyorum. Ehlisünnetin ‘Resulüllah ve onun ashabı gibi yaÅŸamak’ olduÄŸunu düşünürsek bugün bu kavramı öne çıkaranların çoÄŸunun aslında Ehlisünnete uymayan hallerinin olduÄŸunu söyleyebiliriz. Sanki bu kavrama tutunarak ayakta durmaya ve yaptıklarını meÅŸru göstermeye çalışıyor gibidirler. Kaldı ki, biz Ehlisünnetiz ama kimliÄŸimizi ‘Ehlisünnet’ diye belirlemeyiz, Müslümanız deriz. En güzel olanın böyle demek olduÄŸunu bize bizzat Allah söylüyor. Bu da Resulüllah ve onun ashabı gibi yaÅŸamaya çalışmak demektir. EÄŸer buna Ehlisünnet deniyorsa bundan da gocunmayız. Bu konuda daha önce üç kez yazdım. Ayrıca bugün Ehlisünnete muhalif pek çok yönü bulunanlar tarafından bu kavramın ayaÄŸa düşürülüp yıpratıldığını da görmeliyiz.

Ve son olarak, ne yaparsak yapalım, bu tartışmaları kızıştıran, İslam’a ve onun deÄŸerlerine tesettür üzerinden saldıran medyayı asla memnun edemeyiz. Çünkü onlar kadının açılıp saçılmasından para kazanıyor ve hayatlarını bu yolla sürdürüyorlar. En doÄŸrusunu ve en evrensel gerçekleri en iyi ÅŸekilde söylesek bile ona da bir kulp bulurlar. Fakat hiç olmazsa biz olmayacak yanlışlar yaparak onlara prim vermemeliyiz.

kaynak: Yeni Åžafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.