Sosyal Medya

Makale

Kur'an-ı Kerim anlaşılmak zorunda mıdır?

Åžunu hep söylüyoruz: İslam Allah'ın kulları için koyduÄŸu nizamdır. Bu nizamı O kullarına öÄŸretmek için Cebrail vasıtası ile 'Kulu ve Rasulü' Muhammed'e (sa) vahiy ile bildirmiÅŸ, resulünü bizzat kendisi eÄŸitmiÅŸ, İslam'ı ona hatasız olarak yaÅŸatmış ve onun yaÅŸayışını da diÄŸer kullarına örnek kılmıştır.

Yani dinin yegâne kaynağı Allah'tır, ama onu biz Hz. Peygamber'in bu örnek uygulaması, yani Sünnet olmadan anlayamayız. Bunun anlamı ÅŸudur: Sünnetin kaynak oluÅŸu ikincil ve mecazidir, Kur'an-ı Kerim'den bağımsız deÄŸildir. İslam ümmetinin Kur'an-ı Kerim'i bu örneÄŸe baÄŸlı olarak anlama süreci de aynı zamanda onu yaÅŸama sürecidir. O ne kadar yaÅŸanmışsa o kadar anlaşılmıştır. Sünnet olarak yaÅŸandırılmış olmasaydı anlaşılmış da olamazdı. O halde anlama yaÅŸamaktır.

Buna baÄŸlı olarak diyebiliriz ki, Kur'an-ı Kerim'i anlama problemi yoktur, onu yaÅŸama problemi vardır. Bu yaÅŸamaya dayalı anlamadan koptuÄŸunuz zaman Kur'an-ı Kerim'i anlamayı, onu yaÅŸamadan bağımsız bir mesele haline getirmiÅŸ olursunuz. Onu hayatınızın dışında bir nesne olarak görür, anlaşılması için adeta laboratuvara sokup anlaşılmaya zorlarsınız. Onun da, fizik varlığı atom altı parçacıklarına kadar keÅŸfeden size açılmak ve anlaşılmak zorunda olduÄŸunu sanırsınız. Pozitif bilimin bize dayattığı anlayış budur. Bu anlayışa göre Kur'an-ı Kerim de bir nesnedir ve 'en büyük' olan insana muhtevasını açmak ve anlaşılmak zorundadır.

Batı'nın bilim anlayışından kaynaklanan bu düÅŸünce bizde de sinince yerleÅŸti ve biz de Kur'an-ı Kerim'i anlamak için onların yöntemlerini alıp, bir süre onu bu yöntemlerle anlamaya çalıştık. Hermönetikten, tarihselcilikten medet umduk. İlahiyat akademyası olarak seksenli, doksanlı yıllarımızı buna harcadık. Sonuçta Kur'an-ı Kerim'i bu yolla anlayamayacağımızı anlayanlar esasa döndüler, anlayamayan az sayıda arkadaşımız bu ısrarı sürdürmekte kararlı gözüküyorlar. Ama hamdolsun bu aÅŸama genel hatlarıyla geçildi.

Bu mesele uzun bir mesele. Biz bu yazımızda anlamayla ilgili olarak sadece bazı kavramlar üzerinde durmayı düÅŸünüyoruz. İşte bu kavramlardan birisi Furkan'dır.

Furkan sözlük anlamıyla 'fark' kökünden gelir. Fark, yani fark edebilme, ayrığına varma demek. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim'in bir adı da Furkan'dır. Gerçekle gerçek olmayanı, hakla batılı ayırdığı için o Allah tarafından bu adla da anılmıştır. Furkan, aynı zamanda Kur'an-ı Kerim'deki bir surenin de adıdır. Demek ki, her bir suresi dahi bir fark ediÅŸ sebebidir.

Allah der ki, “ey müminler, eÄŸer Allah'a karşı takvalı olursanız Allah size Furkan verir” (8/29). Demek fark edebilme, önce imana sonra takvaya baÄŸlıdır. Bir baÅŸka yerde Allah evliyasını/dostlarını tanıtırken de “onlar iman edip takvalı olanlardır” (10/62-63) der. Demek ki, evliya uçan kaçan deÄŸil, iman eden ve takvalı olandır. İman ise, 'Amentü'de sayılan esaslara inanmaktır ve imanın iman olabilmesi, tahmin, zan ve ihtimal verme düzeyini aşıp, kesin kanaate dönüÅŸmesine baÄŸlıdır. Takva ise sözlük anlamı ile 'korunma' demektir. Allah'ın emir ve yasaklarına riayet edip yaÅŸamak suretiyle kulun kendisini cezadan ve azaptan korumasıdır.
İmdi, Furkan; hem Kur'ân, hem de fark edebilme gücü demekse, bunların kula verilmesi onun imanından sonra takvalı olmasına baÄŸlı olmuÅŸ olur. Takva da yaÅŸamaktır. Buna, ne kadar takva, o kadar anlama da diyebiliriz.

Bilgi felsefesi açısından çok anlamlı bulduÄŸum bir sözü burada tekrarlamak istiyorum: “Her bilgi, yeni bir oluÅŸ, her oluÅŸ yeni bir bilgidir”. Bunu anlamaya uyarlarsak, 'her takva yeni bir anlama, her anlama da yeni bir takvadır' diyebiliriz.

Kur'an-ı Kerim için Allah farklı yerlerde: “O bütün insanlar için bir hidayettir”, “Bu Kitap takvalı olanlar için bir hidayettir”, “O muhsinler için bir hidayettir” buyurur. Hidayetin iki anlamı vardır: Bir, doÄŸru yolu gösterme. İki, fiilen doÄŸru yolda kılma. İşte Kur'an-ı Kerim mümin kâfir bütün insanlara doÄŸru olanı göstermesi bakımından herkes için hidayettir. Ama kul, iradesini kullanıp iman eder ve takvalı olursa yeni bir oluÅŸa geçmiÅŸ olur ve Kur'an-ı Kerim onun için fiili hidayet olmaya baÅŸlar. Kul takvasını inceltir ve ihsan düzeyine çıkarırsa bu da kul için baÅŸka bir oluÅŸ olur ve onun için Kuranı Kerim'in hidayet oluÅŸu daha da artar. Muhsin, ihsan sahibi olan, yani en güzel olanı en güzel ÅŸekilde yapan kimse demektir. Takvanın da ileri derecesidir. Hidayetin doÄŸruyu bulma ve fiilen yaÅŸama olduÄŸunu tekrar hatırlarsak, iÅŸte ozaman meseleyi anlayarak 'ne kadar takva o kadar anlama' diyebiliriz.

Demek ki, “Allah'a karşı takvalı olursanız Allah size Furkan verir” demek, takva ile hem fark edebilme gücünüz artar, hem de Kur'ân'ı daha iyi anlarsınız demektir. Bu fark edebilme gücüne aynı zamandabasiret de denir. Bunu ve diÄŸer bazı kavramları da gelecek yazımızda görelim.

YENİŞAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.