Makale
Şerrin azı da çoktur
Bizde ana haber bültenlerinin çoÄŸu hep aynı cümleyle baÅŸlar: ‘Yine yoÄŸun bir gündemle karşınızdayız.’ İşte bu yoÄŸunluk, artık gönlümüzü yormaya baÅŸladı. Usanmak diyelim.
Adem Özköse ÅŸöyle sitem etmiÅŸti: “KardeÅŸane uyarıda bulunmanın bile zorlaÅŸtığı bir dönemden geçiyoruz. Çünkü bir sürü ahlak fakiri linç etmek, saldırmak için mevzide bekliyor.” Karşılıklı veya kendi aramızda. Fark etmiyor.
Sözünü ettiÄŸimiz yoÄŸunluÄŸa bir de ‘linç kültürü’ eklenmek üzere. Mesela kadın haklarını savunanlar, kadınları hedef gösterebiliyor. Cinsel tacizi kınarken, dinsel tacizde bulunabiliyor.
Her yüz kızartıcı suçu, biçimsiz iÅŸi, İslamiyet’in hanesine yazmaya çalışanların sayısı da hiç az deÄŸil. Galiba ÅŸunu söylememizi bekliyor, istiyorlar: “Müslüman olarak doÄŸduÄŸum ve kaldığım için sizden özür dilerim.” Artık diyelim: İşte böyle kimseleri idare etmekten, yaptıklarını alttan almaktan yorulduk. Onlarla mücadele etseydik, herhalde bu kadar yorulmazdık. En iyisi, Feridüddin Attar’ın bir sözüyle cevap vermek: “Olmayacak bir ÅŸeyi isteyen, gece gündüz ÅŸaÅŸkınlığa uÄŸrar.”
Evet, geliÅŸen ve kökleÅŸmeye baÅŸlayan bir linç kültüründen söz edebiliriz. Bir edebiyat dergisiyle ilgili dört yıl önce yazılmış yorumu yeniden gündeme getirmek. On ay önce yapılmış bir konuÅŸmanın küçük bir bölümünü tekrar servis etmek. “Batı ülkelerinde de cinsel istismar ve canilik oluyor, fakat kimse suçu hıristiyanlığın üzerine atmıyor” diyen bir hanım yazara türlü eziyetler yapmak. Yazar burada, “sapıkların, canilerin, zalimlerin dini yoktur” demek istiyor. Bıraksak, söyleyecek, derdini anlatacak. Fakat ne mümkün.
Bütün bu hengame içinde, yeni bir kötü alışkanlığımız daha oluyor: Ölümleri kullanmak. Oysa ölüm, özellikle bu topraklarda ve kültürümüzde, kullanışlı bir malzeme deÄŸildir. Buna raÄŸmen, ölümler üzerinden insanları ve bazı kurumları yıpratmaya çalışıyoruz. İhmali olanlar elbette adalete teslim edilsin. Cezalarını çeksin. İtirazımız baÅŸka.
Åžimdi öyle bir yere geldik ki, “yapmayın, siz kardeÅŸsiniz” diyenler korkaklıkla suçlanıyor. Garip ama gerçek: Niye dövüÅŸmüyorsun diye insanları dövüyorlar. Üzüntüsünü ispat edemeyenlere ağır hakaret ediyorlar. Sormadan edemiyoruz: Bu gidiÅŸ nereye?
Unutmayalım ki, ÅŸerrin azı da çoktur.
***
Bazı insanlar yakını, bazıları da uzağı gösterir. Hayır, gözlük benzetmesi yapmayacağım. Biri dikkattir, diÄŸeri rikkat. Akıl ve kalp. Yani basiret ve feraset sahibi olmak.
Kız evladı korkunç bir ÅŸekilde katledilen Mehmet Aslan’ın sözleri ve duruÅŸu, uzağı göstermesi açısından çok kıymetlidir. AteÅŸin içinden sesleniyor. “Güzel ve doÄŸru olanı seçelim” diyor. Dostluk ahlakını, kardeÅŸlik hukukunu ve millet olmanın ÅŸartlarını hatırlatıyor. Sabır tavsiye ediyor. Hepimize insanlık dersi veriyor. Bunları bir baÅŸkası söyleseydi, muhtemelen lince maruz kalırdı.
Devleti yönetenlerin, milletten sorumlu olanların, elinde imkân bulunanların, düÅŸünmeleri ve yapmaları gereken çok ÅŸey var. İşte onlardan biri: Ekonomik kalkınmayı öne çıkarmak, neleri geride bırakıyor? Ahlakî çözülmeyi rakamlarla durdurabilir miyiz? Manevi boÅŸluÄŸu maddiyatla doldurmak mümkün müdür? Bir de adaletli kalkınma bahsi var ki, hiç girmeyelim.
Yollarda, reklam panolarında, alış veriÅŸ merkezlerinde, velhasıl günlük hayatın her anında ve alanında, sürekli milletin aklına iÅŸlenen bir çirkinlik söz konusu: Kadınları arzu nesnesi olarak gösteriyorlar. Filmler, televizyon dizileri, gazeteler, sosyal medya; hepsi. Kendimizden örnek verelim: Mütedeyyin camiaya mensup bazı gazetelerin hazırladığı anneler günü sayfalarına, eklerine bir bakın. Ne göreceksiniz? Hep genç ve güzel hanımlar. BaÅŸkalarını bırakalım da, muhafazakâr kimselere ait ÅŸirketlerin reklamlarına bakalım. Mesela çikolata ve dondurmayı nasıl pazarlıyorlar?
Fiziki güzelliÄŸin neredeyse tek ölçü olduÄŸu / olacağı bir hayata doÄŸru gidiyoruz. Kadın veya erkek. Kanuni Sultan Süleyman devrinin anlatıldığı dizide, Åžehzade Mustafa’yı yakışıklı bir genç oynamasıydı, üzüntümüz yine aynı olur muydu? Sanmıyorum. Åžehzade Mehmet’in akıbetini hatırlayalım.
Hanımları Allah’ın emaneti deÄŸil de, ‘arzu nesnesi’ olarak gördüÄŸümüz vakit, her türlü kötülük baÅŸlıyor, yaÅŸanıyor. Halkın manevi açıdan zayıf halkaları, yazılamayacak kadar acı ÅŸeyler yapabiliyor.
Sakıncalarını bilmekle beraber, bunu söylemek zorundayım: Aile içi ÅŸiddete maruz kalan yahut kocaları tarafından öldürülen kadınların bir kısmını inceledim. FotoÄŸraflarına baktım. Birinci ortak noktaları, fiziki açıdan ‘yeterince’ güzel olmamaları. Demek ki ‘aranan ÅŸartlar’ arasında gönül güzelliÄŸi yok. Öze deÄŸil, göze hitap etmek var.
Gözümüzle görür, gönlümüzle duyarız. Duymak, görmekten önce gelir. Fakat her ÅŸeyi görme ve dokunma duyularına göre programlarsanız, iÅŸte bunlar olur, oluyor. Belli bir yaşın üzerindeki birçok hanımın güzel görünmek için verdiÄŸi yorucu ve yıkıcı mücadeleyi de hemen buraya ekleyelim. Mutlaka konuyla bir ilgisi vardır.
Yazılanlar ve yaÅŸananlar üzerine ancak ÅŸu denilebilir: Kabahat sadece bir kesimde, bir zihniyette deÄŸildir. ‘Suçun büyüÄŸü’ herkeste, hepimizdedir.
***
Yazımızın üçüncü bölümü, bir canlıyı yakmak. Nasipse, cumartesi günü devam edelim.
YENİŞAFAK
Henüz yorum yapılmamış.