Sosyal Medya

Makale

Son zamanlar

Yunus Emre, “dermanım yaÄŸma olsun” der. Bu dize, milletimizin tarihi yürüyüÅŸünü pek güzel özetler. Nasıl bir halden geldiÄŸimizi. Kıtanın birinci dizesini de yazalım: “İkilikten usandım.” Åžimdi oldu.

‘İkilik’ kelimesinin, kavramının yanına bir de atalar sözü ekleyelim: “Bir elle eken iki elle biçer.” Bunu, ‘birlik olan, dirlik olur’ ÅŸeklinde ÅŸerh edebilir miyiz? Bence evet. Türkçe böyledir, sözler sözlere kapı açar. İşte onlardan biri: “Ekmeden biçilmez.” Basit ve kusursuz.

Milletimizin yolculuÄŸu, insanımızın ÅŸahitliÄŸi, atasözleri üzerinden pekala takip edilebilir. ÖrneÄŸin, “yer pek, gök yüksek, ne yapılabilir” sözü. Sadece kafamızı deÄŸil, kalbimizi de çalıştıran bir sorudur bu. Sorunun cevabını birçok yerde gördüm, buldum. Bu yerlerden biri de Malazgirt Meydan Muharebesi’nin yapıldığı düzlüktü. Orada, ‘millî mukadderat’ duygusu ete kemiÄŸe bürünüyor.

İsmail Kılıçarslan’ın deyimiyle, bu burada dursun.

***

Ejder OkumuÅŸ’un İmandan Ahlâka Yenilenme isimli eserini yeni okudum. Tertemiz bir kitap. (İnsan Yayınları, 2014)

Hz. Muhammed’in Åžahsiyeti baÅŸlığı altında maddeler sıralanıyor. Dört tanesini verelim: Güzel ahlâk sahibi bir insandı. Mütevazı ve sade idi. Aşırı deÄŸil, dengeli bir kiÅŸilikti. Düzgün karakter yapısına sahipti. (Sayfa 162)

Birinci madde, güzel ahlâk. Kitapta, ‘güzel ahlâk’la ilgili ayet ve hadis-i ÅŸeriflere de yer verilmiÅŸ. Bir tanesini yazımıza misafir edelim: “Güzel ahlâk; güler yüzlülük, cömertlik ve kimseyi üzmemektir.” (Sayfa 100, Tirmizi’den.)

Özetle; hayırlı iÅŸlerde el açıklığı, kimseye eziyet etmemek ve emin kimse olmak.

Güler yüzlülük, bana, nerede okuduÄŸumu hatırlamadığım bir ifadeyi hatırlattı: ‘Anadolu tebessümü.’ Sezai Karakoç’la ilgili bir yazıda geçiyor olabilir. İşte bu tebessüm, bizi ÅŸu söze götürür, götürmelidir: ‘Dili güllü olmak.’

Kendimize bir bakalım. Ne durumdayız?

***

Cömertlik konusunda dünyanın sayılı ülkelerinden biriyiz. Belki de birinci. Milletimiz, iyilik ve yardımseverlik üzerine kurulmuÅŸ gibi. Buna karşılık, keskin bir ayrışmanın içindeyiz. Bütün gün birbirimize eziyet edip duruyoruz. AÄŸaçların kesilmesine itiraz ederken bile, utanılması gereken bir ayrımcılık yapıyoruz.

Sürekli gerginiz. Özellikle son nesil. Edebiyattan siyasete kadar çok gerginler. Bakınız: Aşırıya kaçmak.

Ölüye aÄŸlamayan, diriye gülmeyen insanlar haline geliyor muyuz? Galiba geliyoruz. İşte bu durum, en yıkıcı ÅŸekilde, kalbimize, dilimize yansıyor. Gül, yerini dikene bırakıyor.

Hiç tanımadığımız insanlara rahatlıkla ‘yalancı’ damgası vurabiliyoruz. İşin aslını, esasını bilmeden ve öÄŸrenme niyeti taşımadan. Birçok konuda tek taraflıyız. Bunun ‘tarafsız olmamak’ anlamına gelmediÄŸini söylemeliyim. Kısaca; hakkaniyetin uzağına düÅŸmek. Adil ve adaletli davranmamak. Halden anlamamak.

Bunları yapan bir kimseye güven duyabilir miyiz? İtimat ehli olabilir mi? Sorular ve sorunlar. Kendinden emin olmak ve kendine güven duymak, bizim için hangi anlamlara geliyor? Cevaplar arasında, ‘emin kimse olmak’ var mı?

***

Devam edelim. Artık iyice anlaşılmıştır ki, ‘tüten en son ocak’ta da bizi rahat bırakmayacaklar.

Burası, elde kalan tek tarladır. Bölünürse, aç ve açıkta kalırız.

Yılmaz Öztuna, Balkan Harbi’ni anlatan yazısında, “Yüz binlerce Türk, her ÅŸeylerini bırakarak, eriye eriye İstanbul’a ulaÅŸtılar ve Anadolu’ya dağıldılar” der. (Balkan SavaÅŸlarının Kısa Tarihi.) Öneminden dolayı, Aram Andonyan’ın Balkan Harbi Tarihi kitabından da bir cümle alalım: “Türkler, sanki kendi toprağında deÄŸil de, düÅŸman bir toprakta savaşıyordu.”

Evet, eriye eriye Anadolu’ya gelen, sığınan milyonlarca insan. 93 Harbi’nden Birinci Dünya Savaşı’na kadar. Balkanlar, Kafkaslar. Elbette dahası ve sonrası da var. İşte bu ricat sırasında, düÅŸüÅŸ anında, anlatılması imkânsız mezalimlere maruz kalınmıştır. Kazım Karabekir’in Erzurum’a girince gördüÄŸü manzarayı unutmak mümkün mü?

Åžöyle söylenir: ‘Önce delirtirler, sonra deli derler.’ Topraklarımız içinde yaÅŸanan bazı dramlara bu açıdan bakabiliriz, bakmalıyız.

Bugün, Afganistan, Irak, Suriye gibi ülkelerde yaÅŸanan da budur. Avrupa’da camilerin kundaklanması hadisesi de böyle bir niyet taşımaktadır.

***

Demem o ki, bizi tekrar delirtmelerine müsaade etmeyelim. Kendimize kıymayalım. Bunun yolu da, yazımız boyunca andığımız vasıflara talip olmaktan, iyiyi ve güzeli pekiÅŸtirmekten geçiyor.

Barış istemiyoruz, kardeÅŸlik istiyoruz. SoÄŸuk SavaÅŸ denilen o büyük yıkım, barışla beraber gelmedi mi?

Çözüm süreci ve baÅŸka ÅŸeyler. Bize lazım gelen, iÅŸbirliÄŸi deÄŸil, kader birliÄŸidir. Ancak bununla kurtulabiliriz.

Hayat bulmak deriz. Çünkü hayatı buluruz. Mesele, bulduÄŸumuzla ne yapacağımızdır. Onu, eksiksiz ve tertemiz bir ÅŸekilde sahibine teslim etmek. Yanlış yapmaya utanmak. Ne güzel bir duygudur o. Bu bizi, hafiflemiÅŸ bir ÅŸekilde, asıl yurdumuza götürür: Hay, haya, hayat.

Bu paragrafın yazımızla ilgisi olabilmesi için, ÅŸunu söylememiz gerekiyor: Milletimiz, Anadolu’da ve İslâm’la hayat bulmuÅŸtur. Bu ikisine tekrar sarılmanın ve her ÅŸeye yeniden baÅŸlamanın zamanı gelmiÅŸtir.

Unutmayalım: ‘İnsan mihnette, altın mihenkte belli olur.’

YENİŞAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.