Makale
Kelime ve zihniyet
Osmanlıca dersiyle ilgili tartışmalar devam ediyor. Yazıyorlar, okuyoruz. Konuşuyorlar, dinliyoruz.
Dil devrimi, harf inkılabı, her neyse. Bu iÅŸin ateÅŸli savunucularından Nurullah Ataç, Yeni Yazı baÅŸlığı altında ÅŸunu söyler: “Bizde bir yazı devrimi, bir dil devrimi olmamıştır, devrim yazısını aramış bulmuÅŸ, devrim dilini aramış bulmuÅŸtur.” (Söz Arasında, Dost Yayınları, 1957, sayfa 63)
Arap harflerini bırakıp Latin harflerini almak, bir dünyayı, bir medeniyeti bırakıp diÄŸerine yönelmektir. O dünyanın / medeniyetin içinde neler varsa, iÅŸte onları unutmak ve unutturmak.
Åžunu da söylememiz gerekiyor: Dil ile din, bir bütündür. Dilini kaybetmenin ilk yan etkisi, din duygusunun zayıflaması olarak kendini gösterir. Daha geniÅŸ bilgi için bakınız: Turan Koç, Din Dili, İz Yayıncılık.
‘Osmanlı'dan geriye neler kaldı’ sorusunun en kısa cevabı, bana kalırsa, ÅŸudur: ‘Camiler, padiÅŸahlar ve ÅŸairler.’ Çok sayıda deÄŸerli padiÅŸahın ÅŸair olduÄŸunu da düÅŸünürsek, rahatlıkla, ‘camiler ve ÅŸairler’ diyebiliriz. Yani din ve dil.
Yeni rejim, ilk önce bu ikisine müdahale etmiÅŸtir. Sadece harfleri ve kelimeleri deÄŸil, insanı da deÄŸiÅŸtirmek istemiÅŸtir. Onun derinliÄŸiyle oynamak ve o büyük anlamı bozmak. Fakat bu iÅŸler, ahlaka saÄŸtöre demekle olmuyor. Olsaydı, bugün bunları konuÅŸmazdık, yazmazdık.
Evet, dil, insanın kendisidir. Canlıdır. Nefes alır, deÄŸiÅŸir, yeni alışkanlıklar edinir. İnsanlar gibi, bazı kelimeler az, bazıları da çok yaÅŸar. Zorluklara göÄŸüs gerer, baskılara boyun eÄŸmez. Nitekim öyle olmuÅŸtur.
Adı üstünde; Eskimez Türkçe.
***
Elimde, nadir denilebilecek bir kitap var: Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu. 1935 senesinde, Türk Dili AraÅŸtırmaları Kurumu tarafından basılmış. Kapağında ‘Kültür Bakanlığı'nca öÄŸretmenlere dağıtılmak üzere yapılan özel baskı’ yazıyor. Dil iÅŸlerinin, ‘eski’ kelimelere yeni karşılık bulma çalışmalarının, birçoklarına göre ‘uydurma çılgınlığının’ hızlandığı seneler. İkinci Türk Dili Kurultayı ve hemen sonrası.
Kılavuzu geniÅŸ ve ciddi bir heyet hazırlamış. İçlerinde önemli dilciler ve edebiyatçılar var. ReÅŸat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay gibi. Hazırlayanların ruh halini göstermek için önsözden sadece bir cümle alalım: “Pek kısa bir zaman içinde baÅŸarılan bu büyük ulusal devrimin bütün ÅŸerefi, Türk Dili AraÅŸtırma Kurumu'nu kuran, koruyan ve ona göklerden esinler alan büyük kavrayışının ışıklarıyle yol göstericilik eden Ulu ÖnderimizKamâl Atatürk’ün kutsal başı üzerinde toplanmaktadır.” İkinci cümle ise “Yirminci asrın bu en büyük yaratıcısı” diye baÅŸlıyor. (Sayfa 7)
Birinci cümleyi daha anlaşılır kılmak için, ‘Kılavuz’dan iki karşılığı buraya alalım: Semavi:Göksel, Vahiy: Esin. Åžimdi oldu.
Buradan devam edelim: Mümin’e İnanan,Münafık’a Bozutçu karşılığı uygun görülmüÅŸ. Buna karşılık, ‘Kâfir’ kelimesine hiç yer verilmemiÅŸ. Mübarek de yok. Bu tavır ilgimi çekti. Açık bir biçimde görülüyor ki, dini kelimelerin / kavramların içini boÅŸaltmaya çalışmışlar. Mesela ‘Safsata’ kelimesine birinci anlam olarak ‘Saçma’,ikinci olarak da ‘Sofizm’ verilmiÅŸ. Böyle bir ÅŸey.
Nebi, Peygamber ve Resul kelimelerine hep aynı karşılık ‘uydurulmuÅŸ’: Yalvaç. Haliyle, Risalet de Yalvaçlık olmuÅŸ.
‘Eski’ kelimelere verilen yeni karşılıklar, büyük ölçüde baÅŸarısızlıkla sonuçlanmış. Bazı kelimeler ise her iki karşılıklarıyla hayatlarına devam ediyorlar: Hikâye: Öykü, İhtiras: Hırs, İhtiÅŸam:Görkem, Kabiliyet: Yetenek, MaaÅŸ: Aylık,Mazeret: Özür, Mektep: Okul, Misafir: Konuk,Muhacir: Göçmen, Mütercim: Çevirmen,Nasihat: ÖÄŸüt, Sahil: Kıyı, Samimiyet: İçtenlik,Sene: Yıl, Åžahit: Tanık, Vasati: Ortalama,Vaziyet: Durum, Zayi: Kayıp, Zelzele: Deprem,Ziyan: Zarar, Ziraat: Tarım gibi.
***
İki gündür iÅŸte bu kılavuzu okuyup notlar alıyorum. Nelerin yaÅŸandığını anlatabilmemiz / anlayabilmemiz için uzun sayılabilecek bir iktibası yapmaya mecburuz. ÜÅŸenmeyip hep beraber okuyalım.
İşte, ‘eski’ kelimelere verilen yeni karşılıkların küçük bir kısmı: Adil: DendeÅŸ, Asalet: Tözünlük,AÅŸiyan: Konaç, Beyanat: Diyev, Cani: Kıyaç,Cemaat: Omek, Cemiyet: BirleÅŸit, Cenaze: Ölük,Delalet: Sapınç, Desise: Aldaç, Devriye: Geziç,Ecel: Songu, Eczahane: Emget, Edep: Edev,Fani: Ölez, Felah: Onum, Felek: Çığrı, Fena:Tüken, Feragat: Özgeçi, Feraset: Yalgörü,Fıkra: Anlatık, Fitne: Bozut, Havadis: Bilget,Hicri: Göçeyıl, Hidayet: Uzyönüm, Hikmet:Gizep, Himmet: DürüÅŸ, Hutbe: Ayta, Hüda:Uzyön, İbadet: Tapınç, İdam: YoÄŸatım, İflas:Batka, İfÅŸaat: Gizaçı, İhracat: Çıkat, İlah:Tapacak, İlan: Bilit, İmtiyaz: Ayrıt, İnfaz:Yürütüm, İnsaf: Ekit, İntihar: Ölünç, İrtica:Kaytaklık, İstikamet: Yönet, İtaat: Uyrum,İtfaiye: Söndürge, Kadir: Erkmen, Kaide:Duraç, Kanaat: Kanış, Katil: Ölütçü, Kurban:Sunam, Küfürbaz: Sövgen, MahÅŸer: Yığılım,Makam: Orun, Makbuz: Alıt, Manevi: Tinel,Medeniyet: Soysallık, Memur: İşyar, Merhem:Sürgüç, Mermi: Atınç, Mesuliyet: Sorav,Meyhane: İçelge, Meziyet: DeÄŸim, Mucize:Tansı, Muhakeme: Ökem, Muhatap: Aytanç,Muhbir: Duymaç, Mükemmel: Tükel, MünakaÅŸa:Aytışma, MürÅŸid: Yönder, Müstesna: Ayral,Mütefekkir: İdemen, Nakil: Götürge, Nasip:DüÅŸerge, Nefsaniyet: Öcük, Niyet: Güdü, Nur:Yıltırık, Rab: İdi, Rücu: Dönü, Sadakat:Bayrılık, Sitem: Gücem, Suikast: Yağınç, Suret:Sıray, Åžahsiyet: UzkiÅŸi, Åžefaat: Ütün, Åžefik:Sevgen, Tahsilat: Alınç, Tarafgir: Yantaz, Tavaf:Çevrin, Tefsir: Yora, Telkin: Oydam, Teminat:İnanca, Tevatür: Yaygaz, Tevbe: Dönü, Ümmet:Ömet, Üstad: Önüt, Vaiz: ÖÄŸütçen, Vasiyet:Tutsu, Vecize: Ölger, Vefat: Göçün.
Buraya aldığımız ve almadığımız birçok karışılık, bize ÅŸunu söylüyor: Mesele harf deÄŸil, dil hiç deÄŸil. Mesele baÅŸka.
Dayangan, Kalığ, Tutulga, TüdeÅŸ, Yıldırgı; bunlar nedir? Bugün, Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı İmlâ Kılavuzu’nda (1996 baskısı) bile bulunmuyorlar. Yukarıdaki karşılıkların tamamına yakını da öyle.
Artık daha iyi anlaşılıyor: Arap harflerine yahut Osmanlıca'ya deÄŸil, Türkçe'ye savaÅŸ açılmıştır. Bir milletin mensubu olduÄŸu medeniyete ve bin yıllık emeÄŸe, mücadeleye, tecrübeye. Cihannüma’yaGörülük, CihanÅŸümul’a Acunsal demek, baÅŸka türlü izah edilebilir mi?
Henüz yorum yapılmamış.