Makale
Samimiyetin ölçüsü
Allah için samimi olmak ne demektir?
Bu sorunun cevabı için sanırım ilk akla gelen ÅŸey O'nun için hüsnü zan beslemek olmalıdır.
Yani O'nun için hep iyi düÅŸünmek, hayra yormak ve yarattıklarında hikmet aramak.
Bunun Türkçesi, 'Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler',
Ya da 'Her işte hikmeti vardır, abes iş işlemez Allah' demektir.
O, 'Kulum beni nasıl sanırsa ben öyleyim' der. Affeder, bağışlar, merhamet eder, kolaylık verir, kapı açar… diye düÅŸünürse O da öyledir.
Aksini düÅŸünürse düÅŸündüÄŸünü bulur.
Efendimiz 'Sakın ha, hiç biriniz Allah'a hüsnü zan etmeden ölmesin' buyurur.
İnsan Allah'ı aklıyla bulabilir ama O'nun mahiyetini aklıyla ve duyularıyla bilemez, O'nu ancak kendi isimleriyle tanır, O'na iman eder, O'nu duygularıyla hisseder.
'Allah'ın yarattıklarını düÅŸünün, zatını düÅŸünmeyin, yoksa helak olursunuz' denir.
İdrak-i meâli bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez
'Onun mahiyetini anlayamayacağını anlamak, O'nu anlamaktır'.
'Allah diye kafanızda neyi tasavvur ediyorsanız O ondan başka bir şeydir'.
Allah'ı akıllarıyla ÅŸekillendirmeye kalkanlar, O'nu akl-ı evvel ya da enerji gibi ÅŸeylerle anlatmaya çalışanlar aldanmışlardır.
Yaratma, öldürme, yaÅŸatma, rızık verme gibi bütün fiiller O'na aittir (Tevhid-i Rububiyet)
Kulun her türlü ibadeti, temennası, duası, korkusu ve recası, yardım talebi, sığınması, tevekkülü sadece O'nadır (Tevhid-i Uluhiyet).
'İstiğase sadece O'nunladır'.
İnsan böyle düÅŸünürse ancak gerçek tevhide ermiÅŸ, Allah'ı hakkıyla bir bilmiÅŸ olur.
O her ÅŸeyi bilir, her ÅŸeyi görür, O'nun her ÅŸeye gücü yeter.
Yaptığı her ÅŸeyde bir hikmet vardır, çünkü O Hakîm'dir.
Kulun her bir iyiliÄŸine en az on mükâfat verir, her kötülüÄŸünü ise sadece aynıyla cezalandırır, isterse bağışlar.
Kullarına çok merhametlidir, Rahman'dır, Rahîm'dir, tövbe edip O'na döneni kesin affeder.
Allah'ı böyle bilmek, O'na ihsan ile yani O'nu görür gibi ibadet etmek,
Ona karşı ihlaslı olmak, yani yaptığını sırf O'nun için yapmak, Allah için samimi olmaktır.
O'nun Resulü için samimiyete gelince:
Aslında 'eÅŸhedü enne Muhammeden abduhu ve rasulühü' cümlesi bunu özetler.
O Allah'ın kuludur, yani ilah deÄŸildir. Ama Allah'ın resulüdür, yani sıradan bir insan deÄŸildir.
Onun resul olmasının iki boyutu vardır:
Allah'tan gelen vahyi insanlara olduÄŸu gibi nakletmek,
Onu en doÄŸru ÅŸekilde bizzat yaÅŸayarak beyan etmek.
Bu görevlerinin birinde eksiklik görmek ona karşı hak-naÅŸinaslık, kadir bilmezlik olur.
'KiÅŸi onu kendi canı dâhil babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek mümin olamaz'.
Onu sevmek dinin bir parçasıdır. Tanımayan da sevemez.
Masum olan tek insan Peygamber'dir. Ondan başka masum ya da mahfuz bilmek imanı zedeler.
Ona saygı Allah'a saygıdır. Çünkü o Allah'ın memurudur. Ona saygısızlık da Allah'a saygısızlıktır.
Onun hatırasına, Ehlibeyti'ne, ashabına, onu izleyen ulemaya saygı da ona saygıdır.
Müminin yegâne örneÄŸi, önderi, imamı, mürÅŸidi odur. Onun sünnetine, yani hayat tarzına uymak onu örnek almaktır.
İmam Malik'in ifadesiyle: 'Ondan baÅŸka her söylediÄŸi alınır bir baÅŸka insan yoktur'.
Allah'a ait sıfatları onda görmedikten ve 'Allah'ın kulu ve resulü olduÄŸunu' iyi anladıktan sonra, Necip Fazıl'ın dediÄŸi gibi, onu dilediÄŸiniz gibi övebilirsiniz, çünkü ne kadar övseniz övgüde onu abartmış olamazsınız.
O ümmetin ÅŸahididir, âlemlere rahmettir, müminleri müjdeleyicidir, onlar için raûftur, rahimdir, üzülür acır merhamet eder, inkârcıları uyarıcıdır, aydınlığın kandilidir, Allah adına Allah'a davetçidir, efdalü'l-beÅŸerdir, insanlığın efendisidir. Duasını Allah kabul buyurursa yarın günahkârların ÅŸefaatçisidir. Ama ölümlüdür, fanidir.
Allah gibi her an her yerde hazır ve nazır değildir. 'Ya Allah, ya Muhammed!' denmez. 'Allah ve Peygamber şahit ki' denmez.
Henüz yorum yapılmamış.