Abdulaziz Tantik: Varlığın Üç Boyutlu Yapısı: Var, Varlık ve Var Olma
Felsefi anlamda varlık kavramını ele alırken, üç temel kategori üzerinden konuyu ele almakta yarar var: ‘Var’, ‘Varlık’ ve ‘Var Olma’…
Varlık Kavramının Tanımı ve Boyutları…
Varlık, yalnızca var olanlarla hareket eden felsefi bir tanımlamadan ibaret deÄŸildir; bu nedenle, varlık kavramının üç boyutta incelenmesi gerekir.
- ‘Var’: Bu boyut, yaratılışın kendisini düzenleyen ‘Yaratıcı Kudret’ olan ‘Güç’tür (Kadir-i Mutlak) … “Var” olan Allah’tır. O, ‘Gayb’ olarak hep vardır ve varlığı süreklidir; hatta “vardı” ifadesine bile ihtiyaç yoktur. O, ‘Mutlak Gayp olan Zat’tır ve biz O’nunla ilgili hiçbir ÅŸey bilemeyiz.
- ‘Varlık’: Bu boyut, Allah’ın yaratıcı kudret olarak isim ve sıfatlarıyla devreye girip ‘yaratılışı baÅŸlatması, inÅŸa etmesi, düzenlemesi ve tekâmül ettirmesi’ sürecidir. Varlık süreci, hem ‘ulûhiyetin’ hem de yaratılmış varlığın kendisinin çerçeve içinde anlam kazandığı temel bir olgusal süreçtir.
- ‘Var Olma’: Bu boyut, ilahi isim ve sıfatların dışında, yani Varlığın ve Allah’ın dışında ‘yaratılmış varlık’ dediÄŸimiz ve artık ÅŸa’un/ÅŸey’un olarak tanımlanan ÅŸeylerin kendisidir. Bu varlıklar, insan dâhil bütün varlık katmanlarını kapsar ve “olan” (olmuÅŸ olan) dediÄŸimiz ÅŸeye tekabül eder.
Varlık ve İlahi İrade İliÅŸkisi…
Yaratılmış varlık (“Var Olma”) olarak kabul ettiÄŸimiz her ÅŸey, ilahi irade tarafından belirli bir usul ve ‘sistematik’ olarak inÅŸa edilerek oluÅŸturulmuÅŸtur. Bu sistematik düzenleme, VaroluÅŸta ve Varlıkta kaçınılmazdır; sistem mevcuttur. Var olma biçimleri, ilahi iradenin bir eseri olarak ‘tezahür ettirilen’ biçimlerdir.
Yaratıcının iradesi ve kudreti ‘sistematik’tir. Bu sistemde anlamsız boÅŸluk yoktur; boÅŸlukların varlığı bizzat ilahi irade tarafından o ‘tamlığı ve bütünlüÄŸü saÄŸlamak amacıyla’ var edilmiÅŸtir. Bu tamlık ve bütünlüÄŸü deÄŸerlendiren bir insanın hayran olmaması düÅŸünülemez.
Varlık, tezahür ederken muhteÅŸem bir ‘senkronizasyona’ sahiptir. Her ÅŸey birbiriyle iliÅŸki ve iletiÅŸim biçimini koruyarak devam eder. Bu durum, varoluÅŸun ilahi inayetle birlikte kendi varlığını idame ettirdiÄŸini gösterir; zira ilahi inayet olmasa, varlık hiçbir ÅŸekilde idame ettirilemez.
VaroluÅŸ Süreci, Süreklilik ve Sistematik Tekâmül…
VaroluÅŸ, duraÄŸan bir durum deÄŸil, sürekli devam eden bir ‘süreç’tir. Bu sürecin arkasındaki sistematik yapı incelenmelidir.
VaroluÅŸ Bir Süreçtir…
VaroluÅŸ, ‘bir anda gerçekleÅŸen bir ÅŸey deÄŸildir’; o bir süreçtir. Bir bardağın oluÅŸabilmesi için dahi bir sürece, bir oluÅŸ sürecine ihtiyaç vardır. ÖrneÄŸin, bardağın yapımında camdan kuma, kumdan parçacık kuantuma kadar geri giden süreç, varoluÅŸ olarak adlandırılır.
Bu süreç sadece eÅŸya ile sınırlı deÄŸildir; insan yaratılışı da anne karnındaki aÅŸamalarla (kan pıhtısı, et, kemik, nefes üflenmesi) baÅŸlayan ve doÄŸumu takip eden uzun bir beslenme ve geliÅŸim dönemi gerektiren bir süreçtir. Bu süreçte bebeÄŸin kendisine ait hiçbir katkısı yoktur; her ÅŸey onun dışında gerçekleÅŸir.
Kâinatın oluÅŸumunda da aynı süreç mevcuttur. Evrenin oluÅŸumu hemen “ol” dendiÄŸinde biten bir ÅŸey deÄŸildir; milyonlarca yıl sürdüÄŸü söylenir ve bu durum, varoluÅŸun bir süreklilik halinde kendi varlığını idame ettirdiÄŸini gösterir. Kâinat sürekli geliÅŸen ve geniÅŸleyen bir yapıdadır. Bu durum Kuran’daki ifade ile (Kün feye Kün)‘ol dedik o oluverdi’ emri fermanına aykırı bir durum deÄŸildir. Çünkü Allah ile yaratılmış varlık arasındaki zaman farkı ve ontolojik fark bunu izah eder. Zamana tabi olan var olma hali ile Zaman Dışı karakteri ile Allah aynı zeminde düÅŸünülemez olandır!
Sistematik Yapı ve Tekâmül…
VaroluÅŸta ve varlıkta sistematik olan ÅŸey kaçınılmazdır. İlahi irade ve kudret sistematiktir. Her sistem, var olmanın biçimine göre deÄŸiÅŸim gösterebilir; varlık arası katmanlar ve eÅŸyalar arası katmanlar yeni sistemler oluÅŸturabilir. Sistem belirli bir yöntemi içerirken sistematik ise sistemler arası iliÅŸkileri ve yeni sistemler inÅŸa etme zemini anlamını taşır. Sürekli geliÅŸim dinamiÄŸi olarak da okunabilir.
Kâinatın geniÅŸlemesi, aynı zamanda kendi sonunu hazırlamaktadır; bu durum güneÅŸ, yıldızlar, insanlar ve diÄŸer bütün varlık türleri için geçerlidir. Bu geniÅŸleme ve süreç, aslında bir ‘tekâmülün’ (mükemmelliÄŸin) kendisine ait bir ÅŸeydir. İnsana sunulan bu süreç, ‘kemalata doÄŸru giden bir yol’ sunar.
Var olma biçimlerinin hepsinde süreç ve katman söz konusudur; düÅŸünme de buna dâhildir. DüÅŸünceye yapılabilecek en büyük ihanet, onu bir yerde ‘dondurmaya çalışmaktır’. Var olmanın kendisi sürekli bir hareketlilik içerir: Işıkla parçacık arasındaki gelgitler, somutla soyut arasındaki iliÅŸki, ‘varlık ile yokluk arasında sürekli gidip gelme’ mevcuttur. Bu sürekli deÄŸiÅŸim, varlığın muhteÅŸem bir senkronizasyonla varlığını sürdürdüÄŸünü gösterir.
İnsanın Kulluk SorumluluÄŸu ve Anlam İnÅŸası…
Varlık sistematiÄŸi içinde insanın merkezi rolünü, anlamla kurduÄŸu iliÅŸkiyi ve ilahi inayete karşı olan temel sorumlulukları dikkate alınmalıdır.
Anlam ve İliÅŸki Kurma…
İnsanın varlığı ve yaratılışı tamamen ‘anlama binaendir’. İnsan, iliÅŸki kurduÄŸu her ÅŸeyle ancak bir anlam üzerinden iliÅŸki kurar. EÄŸer iliÅŸkiler çıkar veya baskı/otorite üzerinden kurulursa problem ortaya çıkar. EÄŸer varlıktan anlam kesilirse, o ÅŸey boÅŸlukta asılı kalır ve amacını yitirir. ÖrneÄŸin, ayette taÅŸların dahi yuvarlanırken Allah’ı zikrettiÄŸi belirtilir. Varlık, bütünüyle Allah ile zikir üzerinden iliÅŸki kurar. İnsan bu iliÅŸki biçimini deÄŸiÅŸime uÄŸratan yegâne varlık türüdür ve imtihan oluÅŸunun bir göstergesi olarak deÄŸerlendirilmelidir.
İnsanın bu varlık katmanlarıyla ve Allah ile olan iliÅŸkisi “anlam” dediÄŸimiz ÅŸeye tekabül eder ve bu, esasen “dinin alanına” girer. Felsefe veya modern düÅŸünce bu alana yeterli bir anlam veya ahlak üretememiÅŸtir. Çünkü aklın kendine ait sınırları vardır. Akıl, ancak ilahi nurla baÄŸ kurduÄŸunda anlamını bulur ve açıklığa kavuÅŸur.
İnsanın Temel Sorumlulukları: Hamd ve Tevazu…
İnsan yaratılmıştır ve bu yaratılmış olmanın karşılığı olarak “hamd etmekle yükümlüdür”. Hamd etmeli ve Allah’a yönelirken “Allah-u Ekber” demelidir, çünkü O büyüktür, inayet sahibidir. İnsanın var olması ve varlığını sürdürmesi, tamamen ilahi inayetin eseridir.
Buradan çıkarılacak temel sonuç, insanın ‘tevazu sahibi olması’ ve kendi sınırlarını bilmesidir. Var olmanın Allah’a karşı en büyük sorumluluÄŸu, her var olma biçiminin ‘kendi sınırlarını bilmesi’ ve buna uygun hareket etmesidir. Hayvanlar, bitkiler ve diÄŸer varlıklar bunu yapmaktadır.
İnsan, bu tevazu ve kulluk bilinciyle hareket ettiÄŸinde, fıtraten diÄŸer var olma biçimlerinin de nasıl Allah’a kulluk ettiÄŸinin idrakine varır. Hikâyenin tamamı gelip ‘kulluÄŸa dayanmaktadır’.
Hikmet ve Barış…
Kulluk bilinci, var olmanın, varoluÅŸun ve varlığın doÄŸru bir ÅŸekilde idrak edilmesi kapasitesiyle ilgilidir. Bu idrak sadece akıl üzerinden deÄŸil, aynı zamanda ‘kalp üzerinden’ gerçekleÅŸebilecek bir ÅŸeydir. Kur’an’da kalbin fıkh ettiÄŸi (ince anlayış, sezgisel yaklaşım) belirtilir; bu, iÅŸin özünü kavramakla alakalıdır.
Peygambere (A.S) eÅŸyanın hakikatinin gösterilmesi, o ÅŸeyin Allah tarafından hangi amaçla yaratıldığını ve nasıl yaratıldığını anlamaya yöneliktir; burada ‘hikmet’ çok temeldir. Hikmet, nicel olanı aÅŸan ve eÅŸyanın amacına matuf olanı ortaya koymaktır. Her ÅŸey, insanla Allah arasında bir ‘iÅŸarettir’/(beyyine/delil) ve insanlar bu iÅŸaretler üzerinden Allah’a ulaşırlar.
Bu kulluk zemini üzerinde, varlıkta ‘barış’ (İslam/Selam)ı eksene aldığınızda, muhteÅŸem bir ‘denge ve uyum’ açığa çıkar ki buradan da ‘adalet’ doÄŸar. Adalet, herkesin kendi hakkına rıza gösterdiÄŸi bir zeminin varlığını oluÅŸturur.
Abdülaziz Tantik

Henüz yorum yapılmamış.