Sosyal Medya

Makale

Yeniden Bursa

GeçtiÄŸimiz cumartesi, Bursa vilayetini yazmaya çalışmıştık. Eksiklerimizi tamam etmek için tekrar 'oraya' gitmeye karar verdik. Sessiz sedasız, kimseye söylemeden. Günlerden çarÅŸamba.

Erkenden Bursa'dayız. Åžehir tam manasıyla uyanmamış. Ä°lk iÅŸimiz, Tahtakale'de çay molası vermek. Sokakta Cahit Çollak AÄŸabey'le karşılaşıyoruz. Böylece, iki buçuk milyonda bir ihtimal gerçekleÅŸmiÅŸ oluyor. Sarılmalar, hayret ve sevinç ifade eden sözler. Kalp kalbi çekermiÅŸ. Aramadan da bulurmuÅŸ.

Muradiye Türbeleri'ni görmemiz lazım. Sultan Ä°kinci Murat'ın yanı sıra birçok ÅŸehzadenin, sultanın dinlendiÄŸi yer. Ä°lk gözümüze ve gönlümüze çarpan, isimlerin güzelliÄŸi: Mahi Devran Hatun, Bülbül Hatun, GülÅŸah Hatun, Hümâ Hatun, Åžirin Hatun, Kamer Sultan, Safa Sultan, Alem Åžah... Åžehzadeler Mustafa, Mahmut, Musa, Orhan, Emir, Ahmet, Mehmet, Ali, Abdullah... Cem Sultan. En dokunaklısı da ÅŸu cümle: 'Kime ait olduÄŸu bilinmeyen bir çocuk mezarı.'

Türbeler restore ediliyor. Ä°çlerine giremedik, dışardan baktık. Bu bile oradaki hüzne ortak olmamıza yetiyor. Selçuklu, bazı biçimsiz iÅŸleri Konya'da yapamaz, Kayseri ve Sivas'ta yaparmış. Osmanlı için Bursa da biraz öyle olmuÅŸ. Ne var ki, ölüm herkesi eÅŸitliyor, masum kılıyor. Burada, Åžehzade Mustafa ile Sultan Murat arasında herhangi bir fark yok.

Ä°stikamet, ÅŸehrin diÄŸer ucundaki Emir Sultan ve YeÅŸil. Her iki yeri de pek kalabalık bulduk. Otobüsler dolusu insan. ÇoÄŸunluÄŸu öÄŸrenci. Camilere, türbelere turlar düzenleniyor. Rehberler ve emekli öÄŸretmenler, gençlere uzun konuÅŸmalar yapıyor. Dikkat çeken ayrıntılardan biri de, tarihi eserlerin çevresinin estetikten uzak iÅŸyerleriyle dolu olması. O derin mimarinin, güzelim çinilerin hemen yanında plastik sandalyeler, masalar. Görüntü kirliliÄŸine ve çeliÅŸkiye neden olan bazı malzemeler, dekorlar. KeÅŸke buna bir çare bulunsa, yasal düzenleme getirilse. BaÅŸka türlüsü zor.

Buralardan bana kalan, asırlık servi aÄŸaçları oluyor. TopraÄŸa baÄŸlılık konusunda aÄŸaçlardan öÄŸrenecek çok ÅŸey var.

YeÅŸil Türbe'nin yanı başındaki YeÅŸil Medrese, Türk-Ä°slâm Eserleri Müzesi olarak kullanılıyor. Yapı, Çelebi Mehmet'in 1419 yılında inÅŸa ettirdiÄŸi külliyenin bir parçası. Ne acıdır ki, müzede görevlilerden baÅŸka kimse yok. Böylece, tek ziyaretçi olarak, koca müzenin tadını çıkarıyoruz. Bursa'nın tarihi eserlerini gezmeye gelenlerin, getirilenlerin buraya uÄŸramaması, kültür politikamızı ve gidiÅŸatımızı özetler mahiyette. Ä°ÅŸin özüyle, esasıyla ilgilenmiyoruz. Sadece görüntü.

Müze, saklı cennet gibi. Sözgelimi Memlük Sultanı Berkok'un Yıldırım Beyazıd'a hediye ettiÄŸi büyük boy Kur'an-ı Kerim burada sergileniyor, korunuyor. On dördüncü yüzyıl. Müzenin her odası, salonu, ayrı bir dünya: Yazmalar, hat örnekleri, kıyafetler, kılıç ve kamalar, sikkeler, objeler, kitabeler, çiniler. Bursa'ya gelenlerin bunları görmeden gitmesi, eksikliÄŸin de ötesinde bir durum. Tur düzenleyicileri, programlarını gözden geçirirlerse iyi olur.

Fırsat buldukça, yüksek yerlerden Bursa ovasını seyrediyoruz. Tanpınar'ın BeÅŸ Åžehir'de keyifle ve uzun uzadıya anlattığı ova gitmiÅŸ, yerine bina ve fabrika ormanı gelmiÅŸ. Üzülmek ne kelime.

***

Bursa gezimizin ikinci bölümünü bir merak duygusu oluÅŸturuyor. Bu ilin en küçük ilçesini görmeye gitmek. Büyükorhan'ı. Namı diÄŸer Orhan-ı Kebir'i.

Ä°lçenin merkeze uzaklığı seksen kilometre. Yolun büyük kısmı, karma ormanların içinden geçiyor. Orhaneli'ni geride bırakmamıza raÄŸmen, Büyükorhan'la ilgili hiçbir tabelaya, trafik levhasına rastlamıyoruz. Aklımızda hep aynı soru: Yoksa yanlış yolda mıyız?

Nihayet, bir köyü gösterircesine, küçük bir iÅŸaret görüyoruz: Büyükorhan. Buradan gece geçmiÅŸ olsaydık, kesinlikle ilçenin giriÅŸini bulamazdık. Bu küçük levha, Bursa'dan beri ilçeyle ilgili gördüÄŸümüz tek iÅŸaret. Yazık.

Tertemiz bir tabiatın içindeki Büyükorhan yolu, bize serinlik ve güzellikler sunuyor. Adeta insansız bir bölgedeyiz. Yol bomboÅŸ. Ä°çimiz yıkanıyor, ruhumuz dinleniyor.

Nihayet ilçedeyiz. Otomobilimizi uygun bir yerde durduruyor ve 'ilçe merkezi nerede' diye soruyoruz. Cevap kısa ve net: 'Burası.'

Büyükorhan, 1987 yılında ilçe olmuÅŸ. O günden bu yana sürekli dışarıya göç veriyormuÅŸ. Merkez nüfusu iki bine kadar düÅŸmüÅŸ. DüÅŸüÅŸün devam ettiÄŸi söyleniyor.

Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan yerleri daha bir seviyorum. Burası da o beldelerden biri. Ä°lçede hiç fabrika yok diyebilirim. Ağırlıklı olarak hayvancılık yapılıyor. Yerli ırklar.

Denizden yüksekliÄŸi sekiz yüz metre olan bu beldemiz, adeta unutulmuÅŸ. Ä°hmal edilmiÅŸ. Tanışıp konuÅŸtuÄŸumuz bilgili arkadaÅŸ, ilçe nüfusunun tamamına yakınının Karakeçili olduÄŸunu söylüyor. Ä°ÅŸte bu insanların baÄŸlılık ve kanaat duygusu suistimale uÄŸramış. Ekonomik kalkınma ve durmadan yükselen grafikler buraya uÄŸramamış. Buna raÄŸmen sitem ve ÅŸikâyet yok. Söylenecek ne çok ÅŸey var. En iyisi, susmak.

Kısa bilgi: Karakeçililer, OÄŸuzların Kayı boyuna mensuptur. Malazgirt'ten hemen sonra Anadolu'ya gelip yerleÅŸmiÅŸlerdir. Kimi yerlerde Yörük, kimi yerlerde Türkmen olarak anılırlar.

Ve OÄŸuzların Üçoklar kolundan gelen Kınık aÅŸireti. Türkiye'de Kınık adını taşıyan çok sayıda yerleÅŸim yeri bulunuyor. Ankara'dan Afyon'a, Balıkesir'den Konya'ya kadar. Ä°ÅŸte bu köylerden biri de Büyükorhan ilçesine baÄŸlı. GelmiÅŸken görmemiz gerekiyor. Köyün ilçe merkezine uzaklığı sekiz kilometre. Gidelim.

Kınık köyü, bir yamaca kurulmuÅŸ. YerleÅŸim, hilal biçiminde. Hayvancılık yapıyorlar ve çilek yetiÅŸtiriyorlar. Köy, 1530 tarihli kayıtlarda, defterlerde geçiyormuÅŸ. Bu kadim durum, köy insanına ağırbaÅŸlılık olarak yansıyor. Büyükorhan gibi, burasının da nüfusu hızla düÅŸüyor. Ekonomisi de öyle. Kınık, önceden belediyeymiÅŸ. Åžimdi 'büyük köy.' Bir de soru: Köyün gençleri nerede?

Evinin önünde, kötü ve kör bir çakıyla dal yontmaya çalışan bir çocuÄŸa rastlıyoruz. On yaÅŸlarında. Adı Bayram. Ona iyi bir MaraÅŸ bıçağı hediye ediyorum. Nasıl seviniyor, anlatamam. Ä°nanamıyor. Bir bize, bir bıçaÄŸa bakıyor. Güzeldi, daha güzel oluyor. Gitmek ile kalmak arasında bocalıyor. Sonra sevinerek gidiyor. 'Bıçak bulmuÅŸ Yörük çocuÄŸu gibi sevinmek' diye eski bir deyim vardır. Bu sevinci canlı olarak görüyor, yaşıyoruz.

Buralarda Rum nüfus da çokmuÅŸ. SavaÅŸ ve mübadele nedeniyle ayrılmak zorunda kalanlar, tekrar geri dönmek umuduyla, deÄŸerli eÅŸyalarını daÄŸlara, maÄŸaralara saklamışlar. Arama kurtarma çalışmaları devam ediyor.

Geç oldu, artık dönelim.

YENÄ°ÅžAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.