Sosyal Medya

Makale

“Ölüyoruz demek ki…”

Filozof olmaya lüzum yok, ölüm hakkında söz söylemek için. Ölümün, bir gün biz iÅŸimizi bitirmeden geleceÄŸini, görevimizi henüz tamamlamamışken acımasızca bizi yarıda keseceÄŸini adımız gibi biliyoruz. “Zaman”, ne dışımızda akıp giden bir ÅŸeydir ne de içimizde, an be an ilerleyen bir ÅŸey. Ne o, ne ötekidir; hem onu hem ötekini içerir. Ölüme, bu açıdan bakıldığında bir gün başımıza gelecek bir “olgu” deÄŸil, geride kalan hayatımız; geçip giden zaman diyebiliriz.

Aslında her an ölüme doÄŸru yürüdüÄŸümüzü, Montaigne'nin “YaÅŸamınızın sürekli iÅŸi ölümü inÅŸa etmek. YaÅŸamdayken ölümdesiniz, yaşıyorken ölmektesiniz” sözünü bilim de doÄŸruluyor. Hücresel düzeyde her daim ölüp duruyoruz. Ölümün bu her an olmakta olan halini Türkçe'nin yapısı çok güzel ifade ediyor. “Ölüm” ile “olum” arasında üç noktalık incecik bir fark var yalnızca. Her “olan” aynı zamanda, zamanın içinde kaybolup gidendir; “ölen”dir. Ä°ÅŸte bu yüzden “OlmuÅŸla ölmüÅŸe çare yoktur” denilir.

Günümüz insanı, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin ömrünün uzamasına, yaÅŸam kalitesine yaptığı katkılar nedeniyle, geleneksel dünyanın insanına göre çok daha ÅŸanslı ama “ölüm bilinci” açısından büyük bir gerileme yaşıyor. DiÄŸer alanlarda devasa bir bilgi birikimine ulaÅŸmışken ölüm bilinci konusunda tam bir körleÅŸme söz konusu. Ölümden mümkün olduÄŸunca kaçmak ve uzaklaÅŸmak gerektiÄŸine inanılıyor. Batı'nın sergilediÄŸi manzaraya “narsisizm kültürü” “ölümü inkâr eden toplum” gibi adlar veriyor düÅŸünürleri.
Biz modernler ölümü, potansiyel olarak ölümcül ve tedavi edilebilir hastalıklar daÄŸarcığına indirgenmiÅŸ bulunuyoruz. “Ecelle ölüm”, artık sadece edebiyatta mümkün... Ölen kimse ya sigara içtiÄŸi için, ya spor yapmadığı için, ya hastalıklara karşı gerekli önlemleri almadığı için, ya da karşıdan karşıya geçerken sağına soluna bakmadığı için ölüyor. SaÄŸlık alanındaki tüm geliÅŸmeler, hastalıklara karşı alınan önlemler, spor yapmak, beslenme rejimleri, hijyen saplantısı, bunların hepsi modernitenin baÅŸa çıkamadığı ölümlülüÄŸün yapısını sökerek onu baÅŸ edilebilir parçalara ayırma stratejisinin öÄŸeleri. Bu stratejiye uygun olarak modernite ölümü tecrit etmiÅŸ, mezarlıkları ve cenaze törenlerini günlük yaÅŸamın uzağına taşımış, ölümü ortadan kaldırılması gereken bireysel bir suça dönüÅŸtürmüÅŸ. Bazı eski kültürlerde de var olan mumyalama gibi insan bedenini konserveleyerek saklama fikri, zamanımızda yeniden nüksetmesi bu yüzden. Bazı zengin Batılılar, tıbbın ölümcül hastalıklarına veya doÄŸrudan doÄŸruya ölüme çare bulacağından o kadar eminler ki, o zamana kadar bedenlerini dondurarak hayatlarını askıya alıyorlar.

“Post-modern” denilen son 30-40 yıllık zaman diliminde ise yaÅŸam, sürekli bir tiyatro sahnesine dönüÅŸürken ölüm de haber bültenlerinde bir sonraki habere kadar akılda kalacak bir haber haline getirildi. Bu yolla ölüm endiÅŸemizi yenmeye, fotoÄŸraf ve filmlerle ölümsüzleÅŸmeye gayret ediyoruz. Türlü çeÅŸit hayat stratejisi önerilerinden kendimize uygun pasajlar alarak, ölümlülük bilgimizin üzerine sıkacak ve onun kötü kokusunu bastıracak bir parfüm eldesine çabalıyoruz.

Günümüz kültürü, ölüme karşı böylesine inkarcı ya da savaÅŸ açmış bir durumdayken “iyi hayat” konusunda kafa yoran birçok düÅŸünür ve terapist, ÅŸu fikirde birleÅŸiyor: Fiziksel ölüm, organizmanın yok oluÅŸu demek, buna karşı belli ölçülerde mücadele etmek anlaşılabilir ama ölüme savaÅŸ açmak saçma. Ölüm endiÅŸesini ortadan kaldırabilecek panzehir, o yokmuÅŸ gibi davranmak deÄŸil bilakis ölüm üzerine düÅŸünmektir. Ölümü ve ölümlülüÄŸü açık yüreklilikle ele almanın, iÅŸlerin gerçek durumunu daha iyi deÄŸerlendirebilme, yaÅŸamı daha katlanabilir kılma gibi bir ödülü var. Bu anlamda ölümü hiçlik, yok oluÅŸ gibi deÄŸil de “sıfır” sayısı gibi düÅŸünmek en doÄŸrusu. Sıfırı nasıl bir sayının sağına veya soluna yerleÅŸtirdiÄŸinizde, onu on defa büyütüyor veya küçültüyorsa, ölüm de, asıl anlamını yaÅŸamın yanında bulur; onu yüceltir veya onun anlamını azaltır, zayıflatır. FaniliÄŸimizi, ölümlülüÄŸümüzü bilmek yaÅŸamımızın deÄŸerini azaltmak yerine arttırır.

Ömrümüzün bize Yaratıcımız tarafından sunulmuÅŸ bir armaÄŸan olduÄŸunu anladığımızda bırakın varoluÅŸun ertelenemeyeceÄŸini anlamayı, armaÄŸan olarak her anın özel bir deÄŸeri, paha biçilmez bir kıymeti olduÄŸunu kavrarız. Nasıl ölüm, baÅŸka “ihtimallerin imkânının ortadan kalkması” ise yaÅŸadığımız her an da, bir “ihtimal Ä°mkânı”. Ä°rademizin hükmü her ne kadar kelebeÄŸin kanat çırpması kadar olsa da gideceÄŸimiz yönü belirlemek elimizde.

Zamanın çocuÄŸu olarak biz Müslümanlar da elbette hem modernin hem post-modernin içindeyiz ama Ä°slam inanç dairesinde olmak bize bambaÅŸka bir imkân daha sunuyor. Ölümün bir son olmadığını biliyoruz, ölüm bizim için varlığın baÅŸka bir aÅŸamasına giriÅŸ... Ä°nancımız bize ölüm endiÅŸesini daha kolay yenme imkânı vermesinin yanı sıra bu dünyada ne yapmamız gerektiÄŸi konusunda da yol gösteriyor. Ayrıca “Ä°nsan öldüÄŸü zaman üç ÅŸey hariç ondan bütün amelleri kesilir: Bunlar sadakayı cariye, hayırlı evlat ve faydalı ilimdir” diye buyuran Peygamberimiz (sav), öldükten sonra hayırla anılmak ve cennet bahçeleri umudumuzun sürmesi için ne yapmamız gerektiÄŸini söylüyor.

twitter.com/erolgoka

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.