Sosyal Medya

Makale

Unuttuğumuzu unutmanın hikayesi...

“Kut-ül Amare zaferi, Türkiye'de 1952 yılına kadar Kut Bayramı olarak kutlanmaya devam etti. Ancak Türkiye'nin NATO'ya üye olmasının ardından Ä°ngilizler, bayramın kaldırılması için baskı yaptılar. Baskılar üzerine de Türkiye, bayram kutlamasına son verdi. Ä°ngilizlerin baskısı o kadar yoÄŸundu ki Kut-ül Amare zaferi ve Kut Bayramı'na yönelik tarihi bilgiler, okullardaki tarih kitaplarından bile silindi.”

Bu aralar TRT’de dizisi oynayan Kut-ül Amare Zaferi ile ilgili neredeyse bütün popüler kitaplarda, haberlerde, köşe yazılarında, yıldönümü nedeniyle kuÅŸe kağıda basılmış bol fotoÄŸraflı hatıra kitaplarında, haberlerde, konferans konuÅŸmalarında herkesin en az bir kere duyduÄŸu bir kliÅŸe bu.

Bunu ilk kimin söylediği, bilginin kaynağı ise meçhul.

Ä°nternette 1930’dan itibaren sayıları okunabilen Cumhuriyet yada 1950’den itibaren sayfalarında arama yapılabilen Milliyet’in arÅŸivlerinde Kut Bayramı, Kut Günü kutlaması gibi bir habere ya da cümleye rastlanmıyor.

Ä°nternette yapılacak bir  aramada karşınıza çıkacak en eski kaynak ise 2012 yılında çıkmış bir köşe yazısı. Burada da herhangi bir kaynaÄŸa, belgeye atıf yapılmamış.

https://www.yenisafak.com/yazarlar/suleymangunduz/ktul-amare-zaferi-32162

2014’den itibaren ama özellikle 100. Yılının kutlandığı 2016’da Kut’ül Amare üzerine yapılan etkinliklerin, haberlerin, yazıların pek çoÄŸunun adı “Unutturulan Zafer”di. Ve her konuÅŸmada ve yazıda da muhakkak Kut Bayramı’ndan, NATO’ya girerken bu bayramı kutlamaktan nasıl vazgeçtirildiÄŸimizden bahsedildi. Tartışmalı olan tek konu kimin zamanında bu zaferin bize ‘unutturuldu’ÄŸuydu.

Google’da bu meseleyi araÅŸtıranların ilk karşısına çıkacak olan “Ä°ngilizler rica etti, Kut’ül Amare kutlamalarını o kaldırdı” baÅŸlıklı ve bir Menderes resmiyle açılan Hürriyet haberi, herhalde bu karşı salvolardan biri olarak üretildi. Ama o haberin kaynağı da “Tarihçiler” diye adları belli olmayan görünmez varlıklardı.

http://www.hurriyet.com.tr/ingilizler-rica-etti-k-tul-amare-kutlamalarini-o-kaldirdi-40097407

Ama bu konferanstaki konuşmacı haberdekinden daha da iddialı konuşmuştu:

“Kut-ül Amare Atatürk’ün saÄŸlığı döneminde bir zafer olarak her yıl kutlanmıştır. 1952 yılına kadar, o yıl NATO’ya girdik, Ä°ngilizleri darıltmamak adına Demokrat Parti tarafından Zafer Bayramı olarak kutlanması iptal edildi. Åžimdi çok konuÅŸuluyor ya Kemalistler onu yaptı diye 1952’ye kadar kutlanırdı.”

http://www.milliyet.com.tr/kut-ul-amare-ve-ataturk-buyukcekmece-istanbul-yerelhaber-1346593/

2016 yılındaki 100. Yıl kutlamaları için CumhurbaÅŸkanlığı’nın bastığı, içinde arÅŸivlerdeki Halil Kut PaÅŸa ve Kut’ül Amare Zaferi ile ilgili bütün yazışmaların ve belgelerin olduÄŸu kitapçığın önsözünde de bu kliÅŸe tekrarlanmış.

Ama ne ilginçtir ki kitabında içinde 1952’ye kadar kutlanan Kut Bayramı hakkında tek bir belge, fotoÄŸraf, yazışma ya da not yok. Ama bu çok kapsamlı kitabı hazırlayan BaÅŸbakanlık arÅŸivlerinden tarihçi Muzaffer Albayrak, önsözde bu kutlamaların NATO’ya girerken 1952 yılında Ä°ngilizlerin isteÄŸiyle kaldırıldığı iddiasının başına “bir rivayete göre” notunu düşmüş.

Kutlamalarla ilgili arÅŸivlerden herhangi bir fotoÄŸraf, haber, belge çıkmayınca, bu kez kutlamaların her 29 Nisan’da ordu içinde, dışarıya kapalı etkinlikler olarak yapıldığı iddia edildi.

Ama örneÄŸin 2016 yılında yine 100. Yıl kutlamaları çerçevesinde Harp Akademileri Komutanlığı’nın düzenlediÄŸi “Kutu’l Amare 1916” sempozyumunda da Kut Bayramı ve ya bu kutlamaların kaldırılması hakkında herhangi bir bilgi, belgeden bahsedilmedi, bu konuda bir tebliÄŸ sunulmadı.

Tam tersine sempozyumda Çankırı Ãœniversitesi öğretim görevlilerinden Ahmet Özcan’ın tebliÄŸi tam da Kut Bayramı ve NATO üyeliÄŸi sırasında kutlamaların bitirildiÄŸi iddialarının kaynağını araÅŸtırıyor ve sonucunda da şöyle diyordu: “Kutü’l Amare zaferi kutlamalarıyla ilgili söylenenleri destekleyecek argümanlar zayıftır... Bu zaferin kutlandığı belirtilen yıllarda kutlanması pek mümkün görünmemektedir. Kutlanmış olmasıyla ilgili en iyi ihtimal, bu cepheyi görmüş, romantik askerler ve muharipler derneÄŸi gibi resmi olmayan grupların bir faaliyeti olmasıdır. Ayrıca askeri okullarda harp tarihi çerçevesinde ilgili günde bir anma, sunum vb. ÅŸeyler yapılmış olabilir.”

Özcan’ın tebliÄŸinde herhalde Harp Akademileri’nde sunulduÄŸu için daha fazla açamadığı esas kritik cümle “Kutlandığı belirtilen yıllarda kutlanması pek mümkün görünmemektedir” cümlesi.

Halil Kut, Enver PaÅŸa’nın amcası. Ama Enver PaÅŸa’dan iki yaÅŸ küçük. Enver PaÅŸa’nın dedesi Hafız Kamil Efendi, ilerlemiÅŸ yaşında ikinci kez evlendiÄŸinde doÄŸan altı çocuÄŸundan biri  Halil PaÅŸa, Mustafa Kemal Atatürk’le Harbiye’de devre arkadaÅŸlığı yapmış, Makedonya’da eÅŸkıya takibi ve imhasından sorumlu olmuÅŸ, 1908’den önce Ä°ttihatçılar tarafından görev yaptığı Yıldız Sarayı’nın takibiyle görevlendirilmiÅŸ, hatta Abdülhamit’e suikast planı yapmış inanmış bir Ä°ttihatçı askerdi.

Kut Bayramı adını ilk kullanan da o. 29 Nisan 1916’da Ä°ngiliz birliÄŸini teslim aldıktan sonra başında olduÄŸu 6. Ordu’nun bütün birliklerine gönderdiÄŸi genelgenin sonunda şöyle demiÅŸti:

“Bugüne Kut Bayramı adını veriyorum. Ordumun her ferdi, her yıl bugünü kutlarken, ÅŸehitlerimize Yasinler, Tebarekeler, Fatihalar okusunlar. Åžehitlerimiz yüce hayatlarında, semavatta kızıl kanlarla uçarlarken, gazilerimiz de istikbaldeki zaferlerimizle gururlansınlar.”

Fakat, istikbalde beklenen zafer gelmedi.

Kut Zaferi’nden sonra BaÄŸdat’a dönen TuÄŸgeneral Halil PaÅŸa, Altıncı Ordu içindeki Alman subaylarla bundan sonraki harekat stratejisi hakkında anlaÅŸmazlıklar yaÅŸadı. Onların dediklerini dinlememeye baÅŸlamıştı.

Osmanlı ordusundaki en yüksek rütbeli Alman general Limon Von Sanders, “Türkiye’de BeÅŸ Yıl” adlı hatıratında yer alan Kut Zaferi’nden dört ay sonra 11 Temmuz 1916’da yazdığı raporunda o yüzden Halil PaÅŸa’dan iyi bahsetmez:

“Irak’taki 6. Ordu’da hiç aklı başında bir sevk ve idare yok görünüyor. Halil PaÅŸa, ordu kumandanın da baÅŸka her ÅŸeye benziyor. Kutülamare baÅŸarısından sonra Ä°ngilizlere Felahiye’de saldırıp onları Irak’ın en azından bir kısmını tahliyeye mecbur etmek yerine çok nüfuzlu, akıllı ama çok entrikacı ve pek Alman dostu olmayan Ä°hsan PaÅŸa’nın Hanikin üzerinden KermanÅŸah’a  doÄŸru ilerlemesine ve az sayıda taburla  birkaç Rus süvari alayına karşı Türk basını tarafından çok ÅŸiÅŸirilen ucuz bir zafer elde etmesine izin verdi. Ä°ran’a karşı yapılan bütün harekat boÅŸundaydı... halkı güvenilmez ve asker olmayan Ä°ran’a yapılmasına niyetlenilen baskının Dünya Harbi’nin gidiÅŸatına en ufak bir katkısı olmazdı.”

Burada bahsedilen Ä°hsan PaÅŸa ise savaÅŸta tarafsız olan Ä°ran’a gönderilen 13. Kolordu komutanı Ali Ä°hsan Sabis PaÅŸa.  Taa bu yıllarda Halil PaÅŸa ile aralarında baÅŸlayan çekiÅŸmeler, 1940’li yıllarda mahkemelerde karşı karşıya gelmelerine neden olacaktı.

Ama ona gelmeden Kut’ül Amare Zaferi’nden sonra Halil PaÅŸa’nın başına gelenleri özetleyelim.

Sanders’e göre Türklerin, Türk kaynaklara göre Almanların isteÄŸi olan Ä°ran’a aktarılan birliklerle zayıflayan Irak cephesinde, dokuz ay sonra 23 Åžubat 1917’de Kut Ä°ngilizler tarafından yeniden ele geçirildi. 11 Mart 1917’de ise BaÄŸdat düştü.

Yani daha yıldönümü gelmeden ortada kutlanacak bir Kut Bayramı kalmamıştı.

Halil PaÅŸa, 1918’de artık savaÅŸlarla mevcudu azalan 6. Ordu’dan, Gümrü’deki yeni kurulan Åžark Ordular Grup Komutanlığı’na atandı. Buradaki görevi de Azerbaycan’dan Basra Körfezi’ne ilerleyerek Irak’taki Ä°ngilizleri kuÅŸatmak gibi epey imkansız bir görevdi.

Ama bunun için ilk adım olarak 15 Eylül 1915’de askerleriyle Bakü’ye girdi. Fakat 27 Ekim 1918’de Osmanlı’nın savaÅŸta yenilgiyi kabul edip imzaladığı Mondros AteÅŸkes AnlaÅŸması’nın maddelerinden biri Kafkasya’nın boÅŸaltılmasıydı ve Halil PaÅŸa da Gümrü’den Ä°stanbul’a döndü.

Onun dönmesinden kısa bir süre sonra Ä°ngilizler Ä°stanbul’u iÅŸgal ettiler.

2 sene önce Irak’ta biri general ve 13 bin Ä°ngiliz askerini esir almış, Halil PaÅŸa, Ä°stanbul’da ellerinde düştüğü Ä°ngilizler tarafından tutuklandı. Divan-i Harp Mahkemeleri’ndeki suçlamalardan biri de Irak’ta iki Ä°ngiliz subayı öldürmek ve diÄŸer Ä°ngiliz subaylara kötü muamele ettiÄŸi iddiasıydı.

Kahraman olarak gazetelerde adından bahsedilen Ä°stanbul’da bir yıla yakın hapis yattıktan sonra, Ä°ttihatçı Karakol cemiyeti fedaileri tarafından hapishaneden kaçırıldı. Anadolu’ya gidip Milli Mücadele’ye katılmak istiyordu. Sivas’a gidip Mustafa Kemal PaÅŸa ile görüştü.

Fakat Mustafa Kemal PaÅŸa, hem Milli Mücadele’nin Ä°ttihatçı bir hareket gibi görünmesini istemiyordu, hem de Batum’da bekleyen Enver PaÅŸa’nın ne yapacağından endiÅŸeliydi.  Halil PaÅŸa’ya da “Enver PaÅŸa ortaya çıkarsa ne yaparsın” diye sormuÅŸtu. Mustafa Kemal’in endiÅŸelerini anlayan Halil PaÅŸa “Senin gönlün rahat etsin” diyerek ona verilen bir nevi uzaklaÅŸtırma olan DoÄŸu Cephesi’ndeki diplomatik göreve gitmiÅŸti.

Bu görevde Sovyetlerle iliÅŸkiye geçerek, Milli Mücadele’ye silah gönderilmesini saÄŸlamış, Sovyetlerle stratejik iyi iliÅŸkiler için Bakü’de, Mustafa Suphi gelinceye kadar Ä°ttihatçı olduÄŸu anlaşılmayan sahte bir  Türk Komünist Fırkası’nın kuruluÅŸunda yer almıştı.

Ama Milli Mücadele’ye bu hizmetleri bile Mustafa Kemal PaÅŸa’nın gözünde onun Enver PaÅŸa’nın amcası bir Ä°ttihatçı general olması gerçeÄŸini deÄŸiÅŸtirmedi. 1921’de Moskova’da hastalandığında, doktorların tavsiyesiyle Trabzon’a gelip, yıllardır görmediÄŸi ailesiyle bir araya gelmiÅŸ ama bu saadet kısa sürmüştü. Çünkü Ankara’dan “Trabzon’da ikametine izin verilmediÄŸi” uyarısı gelmiÅŸti.

O sırada Enver PaÅŸa, Batum’da ordusuyla bekliyordu ve Halil PaÅŸa’nın da aynı anda Trabzon’a gelmesi şüpheli bulunmuÅŸtu.

Tekrar Moskova’ya döndü. Ama Enver PaÅŸa’nın Tacikistan’da Rus kuvvetlerine karşı baÅŸlattığı savaÅŸta ÅŸehit olmasından sonra orada da daha fazla kalamadı. Yine Türkiye’ye dönmek istedi. Kazım Karabekir’in yine kiÅŸisel olarak araya girip “Sakin bir hayat yaÅŸayacak” teminatı, Ankara’yı yine ikna etmedi. ve diÄŸer pek çok Ä°ttihatçı gibi o da Berlin’e gitti.

Bu kez de Berlin’de Ä°ttihatçı liderler Ermeniler tarafından öldürülmeye baÅŸlanmıştı. Yine araya giren isimler bu kez Berlin’de bir suikasta kurban gidebileceÄŸinden duydukları endiÅŸeyle Mustafa Kemal’i ikna etmeye çalıştılar. Artık Ä°zmir düşman iÅŸgalinden kurtulmuÅŸtu. Enver PaÅŸa tehlikesi ortada yoktu. Bu kez izin çıktı ve 1922’de Ankara’ya geldi, Çankaya Köşkü’nde Mustafa Kemal ile görüştü. Atatürk, Harbiye’den devre arkadaşı Halil PaÅŸa’ya “Hayatta serbest kalmasının daha uygun olacağını” söyledi.

Böylece Halil PaÅŸa 41 yaşında ordudan emekli oldu.  Halil Kut olarak 1957 yılına kadar sürecek inziva hayatına çekildi. Soyadını Atatürk’ün verdiÄŸi iddiasını doÄŸrulayan bir bilgi de yok. Kut zaferi nedeniyle soyadını kendisi seçmiÅŸti. Atatürk’le son karşılaÅŸması ise Çankaya’daki bir sofrada olmuÅŸ ve gece nahoÅŸ bitmiÅŸti.

Milliyet gazetesinde hatıralarını yayınlayan Kılıç Ali’ye göre iki devre arkadaşının karşı karşıya geldiÄŸi gece epey hararetli geçmiÅŸti:

“Ne kadar yıllardan sonra bir akÅŸam misafirler arasında Halil PaÅŸa da vardı. Atatürk kendisine hitaben, ‘Halil PaÅŸa, Halil PaÅŸa. Selanik2te üzerine aldığın vazifeyi yapamadın ve yapamazdın da. Çünkü buna müsaade edemezdim’ diyerek, kendilerine yapacak suikastı telmih ettikleri zaman Halil PaÅŸa Atatürk’ün eline sarılarak, “PaÅŸam hakikaten yaptırmazdınız, biz de yapamazdık, diye ellerine öpmekten baÅŸka verilecek bir cevap bulamamış, o gece fena bir vaziyette kalmıştı.”

Halil Kut Paşa, gazetede yayınlanan bu anıları okuyunca Milliyet gazetesine bir tekzip gönderdi:

“Atatürk’ün Kılıç Ali Bey’in yazdığı gibi, itham tarzındaki sözlerine ben red ile mukabele ettim. O gece, iktidar mevkiine geçtiÄŸinden beri, devamlı tutturduÄŸu bu muhayyel suikast ithamını ne kabul ne de el öpme vardır.”

Daha sonra o geceyi son dönemlerinde yanında olan Dr. Necdet Özgelen’e ise şöyle anlatmıştı:

“Atatürk ‘Sen beni öldürecektin, korktun, onun için öldüremedin’ dedi. Ben de ‘Ben hiçbir ÅŸeyden kormuÅŸ deÄŸilim, seni öldürmeye de gelmedim. Ama karar verseydim, öldürürdüm. Niye korkayım. Benim ne derece niÅŸancı olduÄŸumu sen de bilirsin” dedim... Ama o gece çok korktum. Bir kaÅŸ göz iÅŸareti yapsa Kel Ali ordaydı, Kılıç Ali ordaydı, aniden öldürürlerdi beni. Ama en ufak şüphede Atatürk’ü öldürecektim,  Cebimde tabancam hazırdı.”

Atatürk’le bir daha hiç görüşmediler. Ölümüne kadar gazeteler Halil Kut PaÅŸa’dan bir kaç defa da hakkında çıkan haberlere gönderdiÄŸi tekzipler sayesinde bahsettiler. Tekziplerden birinde adı “Kutülamere kahramanı” diye geçmekteydi. 

20 yıl sonra hala hayatta olduğundan ise 1943 yılında açtığı ve hakkında açılan bir dizi dava sayesinde haberdar olundu.

Davalar Kut’ül Amare Zaferi’ni kazanan iki komutan arasındaydı. Cepheden sonra mahkemede karşılıklı açtıkları hakaret davaları sayesinde bir kere daha karşı karşıya gelmiÅŸlerdi.

Ali Ä°hsan Sabis PaÅŸa, Halil PaÅŸa gibi Milli Mücadele sırasında Birinci Ordu Komutanı iken Atatürk’le ters düşünce 40 yaşında erken emekli edilmiÅŸ paÅŸalardandı. O da yıllarca köşesine çekilmiÅŸ, adı unutulmuÅŸ, Nutuk’ta Atatürk’ün onu yerdiÄŸi sayfalara da hiç ses çıkarmadan yaÅŸamıştı.

SessizliÄŸini 1943 yılında Harp Hatıralarım adlı anılarıyla bozdu. Kitap önce gazetede yayınlandı. Yıllarca sessiz kalmış bir komutan içini dökerken, kalemi silah gibi kullanmıştı. Birinci Dünya Savaşı, Ä°stiklal Harbi ile ilgili pek çok kiÅŸiyi hedef almıştı. Hedefindeki isimlerden biri de Halil PaÅŸa’ydı.

Kitapta Ali Ä°hsan Sabis PaÅŸa, Limon Von Sanders’in hatıratındaki Halil PaÅŸa’yla ilgili paragrafı aynen koymuÅŸtu. Halil PaÅŸa’nın açtığı hakaret davasının birinci gerekçesi buydu. Ä°kincisi ise Sabis PaÅŸa’nın sert Enver PaÅŸa eleÅŸtirilerindeki ÅŸu bölümdü:

“Her zaman olduÄŸu gibi, iÅŸ başında bulunanların ben yaparım, ben düşünürüm, ben bilirim, kimseden akıl öğrenmek istemem, zihniyeti, haset, kin ve çekememezlik ve sade ben yapayım hisleri baÅŸka kıymetlerin, de mevcut olduÄŸunu, bunlardan iyi kötü istifade etmek lazım geldiÄŸini düşünmeye vakit bırakmıyordu ki.. Bir zaman geldi, biz harbe girdikten sonra Enver PaÅŸa, yanında bir parça aklı başında kendisini ikaz edebilecek ÅŸahsiyetleri birer birer uzaklaÅŸtırdı...Amcasına, kardeÅŸine vs kabiliyetlerinin çok üstünde rütbeler, makamlar vermekle beraber diÄŸer iktidar ve liyakat sahiplerini büsbütün körleÅŸtirmez ve mahvetmezdi.”

Burada amcadan kasıt Halil PaÅŸa’ydı. Kitapta Sabis PaÅŸa, Halil PaÅŸa’nın Kut Zaferi’ndeki rolünü küçümseyen ifadeler kullanmıştı.

Hakaret davasında Sabis Paşa beraat etti.

Bu kitaba yönelik Halil PaÅŸa’nın 27 Eylül 1943’te Tanin gazetesinde yazdığı “Hem hırsız hem yalancı bu Ali Ä°hsan Sabistir” baÅŸlıklı, baÅŸlığından içeriÄŸi tahmin edilebilecek sert yazıyı bu kez Sabis PaÅŸa dava etti. Bu davadan Halil Kut PaÅŸa’ya daha sonra ertelenen 4 ay hapis cezası çıkmıştı.

Kut Zaferi’nin kahramanlarından Ali Ä°hsan Sabis PaÅŸa ise bu kadar ucuz kurtulamayacaktı. Soyadını Irak’da Ä°ngilizlere karşı zafer kazandığı bir cepheden alan PaÅŸa, Ä°kinci Dünya Savaşı yıllarında, birinc,i Dünya Savaşı’nda pek hoÅŸlaÅŸmadığı  Almanların Ä°stanbul’da yayımlanan bir propaganda gazetesi olan Turkish Post’un genel yayın yönetmenliÄŸine getirilmiÅŸti. Ve buradan hükümetin savaÅŸ politikalarını eleÅŸtiren, Alman yanlısı yayınlar yapmaktaydı. Bu arada anıları yüzünden  de Falih Rıfkı Atay’dan Kazım Özalp’a kadar pek çok isimle davalık olmuÅŸtu. Savaşı Almanların kaybetmeye baÅŸlaması ve Türkiye’nin Almanya’ya karşı pozisyon almasından sonra hayat onun için zorlaÅŸtı. Önce kitabı hakkında toplatma kararı çıktı.

1944 yılında bir gün postaneden siyasileri eleÅŸtiren mektuplar gönderirken suç üstü yakalandığı haberleri yayınlandı. Hakkında hem tehdit hem de  “milli menfaatlere aykırı yayınlar yapmak”tan dava açıldı ve bu davalardan hapis cezası aldı. Cezası Askeri Yargıtay’da bozulmasına raÄŸmen, 1947’de yeniden onaylandı. Ve 65 yaşındayken hapse girdi. 15 ay hapis yattı. 1957 yılında hayatını kaybetti.

Halil Kut PaÅŸa ise 1950’lar boyunca, Enver PaÅŸa’nın kardeÅŸi Nuri PaÅŸa’nın silah fabrikasında müdür olarak çalıştı. CumhurbaÅŸkanı Ä°smet Ä°nönü’nün eski paÅŸalara destek olmak için bulduÄŸu Merkez Bankası murakıbı olarak Türkiye’yi dolaşıp, banka ÅŸubelerini denetledi. 1945’den sonra kurulan yeni partilere katılmayacak mısınız sorularına “Benim partim var, Ä°ttihat Terakki” diyecek kadar saÄŸlam bir Ä°ttihatçı olarak yaÅŸadı. BektaÅŸi’ydi. Dini inançları Harp Okulu’nda din dersinden kalacak kadar zayıftı. En büyük masrafı içki ve sigarıydı. O da 1957’de sessizce hayatını kaybetti. Yahya Efendi’de gömüldüğü mezar iki oÄŸlunun da ölümünden sonra kaybolmuÅŸ, daha sonra bulunup üzerine bir kitabe yazılmıştı.

Yani iki paşanın hikayesi ömrü hayatlarında Kut Bayramı diye bir bayram kutlanmış olmayacağının en büyük kanıtı.

Kut Zaferi’ni kimse bize unutturmadı. Biz, Birinci Dünya Savaşı’nda büyük yenilgiler aldığımız Irak ve Suriye cephelerini tümden unutmayı seçtik. Cumhuriyet kadroları da hem bu felaketin sorumlusu hem de rakip olarak gördüğü Ä°ttihatçıları tarihten silmek istemiÅŸti.

Halil Paşa ise İttihatçılıktan vazgeçmemiş, siyasi ihtirasları olmamış, ne Kemalistlerin ne dindarların kahraman yapmak isteyeceği türden nev-i şahsına münhasir bir karakter olarak yaşamıştı.

Bütün bu yenilgiler içinde büyük bir zafer kazanmış bir paşa da karmaşa içinde unutulup gitti.

Herhalde, zaferin yüzüncü yıl dönümünde,  neden 99 yıl boyunca bu zaferi unuttuk sorusuna adam akıllı bir cevap bulmak yerine, birinin aklına olsa olsa birilerinin bunu bize özel olarak unutturduÄŸu açıklaması geldi.

Batı’yla, NATO’yla kavgalı zamanlardı, NATO’ya Sovyetler bizden toprak istediÄŸi için 3 kere baÅŸvurudan sonra, zorla girdiÄŸimizi, yıllarca güvenliÄŸimizi NATO çerçevesinde inÅŸa ettiÄŸimizi de nasıl olsa unutmuÅŸtuk.

Herkes fazla kurcalamadan Kut Zaferi’nin bize unutturulduÄŸunu hatırlayıverdi. Böylece unuttuÄŸumuzu unutmuÅŸ olduk. UnuttuÄŸumuzu hatırlamanın da kimseye bir faydası yoktu.

Zaten bu yazı da kimsenin bir işine yaramayan gerçekleri hatırlamak isteyenler için yazıldı...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.