Sosyal Medya

Makale

Kuşatılmış ve korku içinde bir Suudi Arabistan

Suudi rejimi, uzun yıllar boyunca Orta DoÄŸu'da siyasi istikrarın payandası; tüm komÅŸularının saygı ve ihtiyatla yaklaÅŸtığı bir ülke olarak kabul gördü. Fakat artık öyle deÄŸil ve bunun ilk farkına varanlar da rejim içinde önemli rol sahibi oyuncular. Bahsi geçen kesim, bugün dört bir yandan kuÅŸatıldıklarını hissediyor ve Orta DoÄŸu'daki karmaÅŸanın, rejimin ayakta kalmasıyla ilgili neticelerinden son derece korkuyor. 

Bu, bizzat Suudi Arabistan'ın tarihinden ileri gelen bir dönüÅŸüm. Arap Yarımadası'ndaki iki küçük krallık konumundaki Hicaz ve Necd'in birleÅŸmesiyle 1932 yılında kurulan Suudi Arabistan, pek de eski bir yapı sayılmaz. Burası, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı idaresinden kopan ve sonrasında Büyük Britanya'nın para-kolonyal himayesine giren, yoksul ve izole bir bölgeydi. 

Suudi Krallığı, dini açıdan Vahhabilik (ya da Selefilik) adı verilen ve Sünni Ä°slam inancının bir yorumu olan öÄŸreti temellerinde örgütlendi. Vahhabilik, yalnızca Ä°slam dışındaki diÄŸer dinlere deÄŸil, Ä°slam'ın diÄŸer yorumlarına karşı da bir hayli hoÅŸgörüsüz yaklaÅŸan, çok katı kuralcı bir öÄŸretiydi.

Suudi Arabistan'ın jeopolitik rolü, topraklarında petrol bulunmasıyla deÄŸiÅŸti. Ülkedeki petrol arama haklarını – Ä°ngiliz deÄŸil – daha sonra Aramco adını alacak olan Amerikalı bir firma kazandı. Aramco, petrol sahalarında arama yapabilmek için ABD hükümetinden yardım aldı.

Aramco'nun menfaatleri ve dönemin Amerikan BaÅŸkanı Franklin Roosevelt'in ABD'nin jeopolitik geleceÄŸine dair vizyonunun birleÅŸmesinin bir sonucu da, Roosevelt ile Suudi Arabistan'ın yöneticisi Ä°bn Suud'un 14 Åžubat 1945 tarihindeki buluÅŸmasıydı. O zamanlar dikkatlerden kaçan ama bugün son derece meÅŸhur olan bu buluÅŸmanın adresi, Kızıldeniz'deki bir Amerikan savaÅŸ gemisiydi.

Roosevelt'in ağır hasta olması (ki iki ay sonra hayatını kaybetti) ve Ä°bn Suud'un Batı kültürü ve teknolojisine dair önceden hiçbir tecrübesinin bulunmamasına raÄŸmen, iki lider de karşılıklı saygı çerçevesinde samimi ÅŸekilde temas kurmayı baÅŸardı. Oysa dönemin Büyük Britanya BaÅŸbakanı Winston Churchill'in, Roosevelt-Ä°bn Suud buluÅŸmasının hemen ardından bir görüÅŸme ayarlayarak Suudi Arabistan-ABD yakınlaÅŸmasını bozma giriÅŸimi tam anlamıyla ters tepti. Çünkü Ä°bn Suud, Churchill'i "küstah" bulmuÅŸtu.

Roosevelt ile Ä°bn Suud arasındaki beÅŸ saatlik görüÅŸmenin büyük bölümü – her iki liderin de birbirinden epey farklı düÅŸündüÄŸü – Siyonizm ve Filistin meselesine ayrılırken, elde edilen uzun vadeli gerçek netice baÅŸka bir konu hakkındaydı. Varılan de facto (fiili) anlaÅŸma uyarınca Suudi Arabistan, dünya petrol üretim politikalarını ABD lehine koordine ve kontrol etmeyi kabul ederken, buna karşılık BirleÅŸik Devletler de Suudi Arabistan'a askeri güvenlik konusunda uzun süreli askeri güvenlik güvenceleri sunuyordu.

Arap Baharı ve ABD-Suudi Arabistan ilişkilerindeki kırılma

Suudi Arabistan, ABD'nin fiilen para-kolonyal bağımlısı haline gelmiÅŸ olsa da bu düzen, kalabalık kraliyet ailesinin zenginleÅŸmesi ve hatta (sadece teknolojiyi kullanma kabiliyeti açısından deÄŸil, Vahhabi Ä°slam anlayışının getirdiÄŸi çoÄŸu yasağı kendi yaÅŸamlarında esnetmek suretiyle kültürel anlamda da) "modernleÅŸmesine" imkan tanıdı. Bu, her iki tarafın da takdir edip desteklediÄŸi bir anlaÅŸmaydı ve aslına bakılırsa, 2000'lerin ilk on yıllık döneminin ikinci yarısına kadar gayet iyi iÅŸledi. AnlaÅŸmayı bozan iki önemli geliÅŸme yaÅŸandı: ABD'nin jeopolitik olarak çöküÅŸe geçmesi ile Arap Baharı denilen süreç ve bu sürecin Suudilere göre Arap dünyasında olumsuz etkiler doÄŸurması.

Suudi Arabistan'ın bakış açısından, ABD ile iliÅŸkilerin bozulmasında birkaç sebep söz konusu. Öncelikle, ABD'nin dış politika rotasında uzun süredir hakim olan "Avrupa/Atlantik" yönelimini "Asya/Pasifik" bölgesine çevireceÄŸini açıklamasından Riyad, 'Washington'ın Orta DoÄŸu siyasetine aktif ÅŸekilde katılmaktan artık vazgeçtiÄŸi' anlamını çıkardı.

ABD'nin hem Suriye hem de Ä°ran hükümetleri ile müzakereler baÅŸlatmadaki istekliliÄŸi de, Suudiler için bu yönelim deÄŸiÅŸikliÄŸinin diÄŸer kanıtıydı. Amerikan birliklerinin Afganistan'dan çekileceÄŸinin duyurulması ve Orta DoÄŸu'da yeni bir "savaÅŸ" içine girme konusundaki bariz isteksizlik de Suudileri benzer ÅŸekilde hayal kırıklığına uÄŸrattı. Artık ihtiyaç duysalar bile ABD'nin askeri korumasına güvenemeyeceklerini hissettiler. Bu yüzden de kozlarını ABD'den bağımsız olarak ve esasen Amerika'nın tercihlerine ters ÅŸekilde oynama yoluna gittiler. 

Öte yandan, Suudilerin diÄŸer Ä°slamcı gruplarla iliÅŸkileri de giderek zora girdi. El Kaide ile baÄŸlantılı tüm gruplara karşı aşırı ihtiyatlı bir tutum içindeydiler. Aslında haksız da sayılmazlardı, zira El Kaide, mevcut Suudi rejimini yıkmak istediÄŸini uzun zamandır açık bir ÅŸekilde dile getirmekteydi. Bu baÄŸlamda en çok endiÅŸe duydukları meselelerden biri de, cihada katılmak için Suriye'ye giden Suudi vatandaÅŸlardı. GeçmiÅŸ tecrübeler ışığında, bu kiÅŸilerin Suudi Arabistan'a döndüklerinde rejimi içerden çökertmeye hazır olacaklarından korkuyorlardı.

Nitekim, Kral Abdullah Bin Abdülaziz Suud'un bizatihi kendisi 3 Åžubat 2014 günü bir ferman yayınlayarak – ki bu son derece nadir görülen bir durumdu – tüm Suudi vatandaÅŸların geri dönmesini emretti. Buradaki amaç, söz konusu vatandaÅŸların ne ÅŸekilde döneceklerini kontrol etmek ve daha ön cephede gözlerini korkutmak suretiyle içerde herhangi bir biçimde örgütlenme kapasitelerini asgari düzeye indirmekti. Ancak cihatçıların bu emre uyacakları ÅŸüpheli görünüyor. Onlara göre bu ferman, Suudi rejimi tarafından terk edildiklerinin bir göstergesi. 

Potansiyel El Kaide yandaÅŸlarının dışında, Suudi rejiminin uzun süredir sorun yaÅŸadığı bir diÄŸer grup da Müslüman KardeÅŸler. Ä°hvan'ın Ä°slam anlayışı da Selefi ve pek çok bakımdan Vahhabilik'e benzemekle birlikte, aralarında önemli iki fark bulunuyordu. Bunların ilki; Müslüman KardeÅŸler'in fikri üssünün Mısır,VahhabiliÄŸin merkezinin ise Suudi Arabistan olmasıydı. Dolayısıyla bu, Orta DoÄŸu'nun hakim jeopolitik gücünün nereye denk düÅŸeceÄŸine dair kısmen de olsa daimi bir rekabet demekti.

Ä°kinci fark ise Müslüman KardeÅŸler'in tarihi gereÄŸi monarÅŸiye her zaman ön yargı ile bakarken, VahhabiliÄŸin Suudi kraliyeti ile yakın iliÅŸki içinde bulunmasıydı. Suudi rejimi haliyle, Suudi monarÅŸisinin devrilmesini umursamayacak bir hareketin yayılmasını memnuniyetle karşılamaz.

Suudi rejiminin bir zamanlar Suriye'deki Baas rejimiyle iyi iliÅŸkileri olduysa da, bugün gelinen noktada Orta DoÄŸu'daki yoÄŸunlaÅŸan Sünni-Åžii kutuplaÅŸması yüzünden böyle bir ÅŸey artık mümkün deÄŸil.

Suudilerin laiklerden, El Kaide yandaÅŸlarından, Müslüman KardeÅŸler'i destekleyenlerden ve Åžii Baas rejiminden hiç hoÅŸlanmaması, Suriye'de geriye destekleyecekleri bariz bir grup bırakmıyor. Fakat kimseyi desteklememek de liderlik imajı yansıtan bir seçenek deÄŸil. Bu nedenle Suudi rejimi yalnızca birkaç gruba silah gönderiyor ve daha da fazlasını yapıyormuÅŸ gibi davranıyor.

Peki Suudi Arabistan için büyük düÅŸman gerçekten Ä°ran mı? Hem evet hem de hayır. Suudi rejimi, hasarı sınırlı tutabilmek adına, Ä°ranlılarla sonucu son derece belirsiz, gizli görüÅŸmeler yapıyor. Bu temasların neticesi muÄŸlak, çünkü Suudiler, Ä°ranlıların Suudi Arabistan'daki Åžiileri ayaklanmaya teÅŸvik etmek istediÄŸi kanaatindeler. Suudi Arabistan'daki Åžiileri sayısı tam olarak bilinmemekle beraber (muhtemelen nüfusun yaklaşık yüzde 20'sine tekabül ediyorlar), çoÄŸunluÄŸu petrol üretiminin en yoÄŸun olduÄŸu güneydoÄŸu bölgesinde toplanmış durumda.
 
Suudilerin ÅŸu sıralar iyi geçindiÄŸi yegane rejim Ä°srail. KuÅŸatılmışlık ve korku hissiyatını paylaÅŸan her iki ülke de aynı kısa vadeli siyasi taktikleri kullanıyor.

Ä°ÅŸin aslı, Suudi rejiminin dışarıdan görünmeyen önemli bir kusuru var. Ä°çteki seçkin sınıf, ikinci nesil denilen ve Ä°bn Suud'un (hayatta kalan az sayıda ve ÅŸu anda oldukça yaÅŸlı olan) oÄŸullarından torunlara doÄŸru kayıyor. Onlar, monarÅŸinin halen hatırı sayılır miktardaki kazancını ele geçirmek için, rakiplerinin alt edilmesine yardımcı olabilecek, kalabalık ve sınanmamış fertlerden oluÅŸan bir grup.

Kısacası, Suudilerin kendilerini kuÅŸatılmış hissedip korkmak için yeterince nedeni var.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.