Sosyal Medya

Makale

Ebeveyn varoluş rolüne razı mı?

Ä°nsana diÄŸer varlıklardan farklı nitelikler bağışlanmıştır. Bu yüzden de Yaradan ona farklı davranır ve bir serbest alan bırakır. O, ihsan edilen nitelikleriyle kendisine bırakılan alanı sevk ve idare eder. Dünyasını ya var edenin teklif ettiÄŸi dine veya var edilenlerin vazettiÄŸi bir dünya görüÅŸüne istinaden düzenler. Varlık hiyerarÅŸisinde kendisini konumlandırdığı yere ve insan tasavvuruna göre çocuklara davranır. Kimi yaratmaya vesile kılındığına inanır, dünyaya getirdiÄŸini emanet bilir. Kimi kendisini sahip, kucağında bulduÄŸunu mülkü sanır ve efendilik taslar.

 

Aslında kimse efendi olduÄŸu iddiasında bulunmaz fakat yavruyu sahiplenme güdüsüyle bu uç noktaya savrulur. Onun uzun süre kendisine bağımlı olması bu yanılgıyı besler ve hatta semirtir. Bu süre zarfında kurulan dikey ve belirleyici iliÅŸki alışkanlık yapar. Dünkü sabinin hızla büyüdüÄŸünü kabullenmesi kolay olmaz. Boyu boyunu geçtiÄŸinde bile alıştığı gibi davranmaya devam eder, yatay iliÅŸki kurmakta zorlanır. Alışkanlıkları deÄŸiÅŸtirmek kolay olmadığı gibi buna çok istekli de deÄŸildir. Ä°stediÄŸinde ise zamana ihtiyaç duyar. Oysa elini kullanmaya baÅŸladığı andan itibaren bağımsızlığın tadını alan çocuk, hızla kendi ayakları üstünde durmaya yönelir. Ergenlikle birlikte sınırları zorlar, özgürlük talebini artırır. EÄŸer hatırlanırsa ebeveyn de benzer yollardan geçmiÅŸtir ve sıra çocuÄŸuna gelmiÅŸtir. Bu, bazen kafaya dank eder, etmezse iÅŸ aklı erenlere düÅŸer.

 

Yavrunun yetiÅŸkinliÄŸe doÄŸru ilerlerken uÄŸradığı durakları fark etmeyen ya da görmezden gelen pek çok sorunun kaynağı olur. BebekliÄŸindeki yaklaşımının aksine çocukluÄŸunda beklediÄŸi gibi ondan tam itaat bekler. Yaşı kaç olursa olsun ona ana kuzusu muamelesi yapar ve dizinin dibinde otursun ister. Karşı kutupta ise roller deÄŸiÅŸir; o, evlat deÄŸil ÅŸehzade, ebeveyn de emre amade dadıdır. Her iki tezat konumlanma da sorunludur. *Halil Cibran’ın yay benzetmesi tarafların varlık hiyerarÅŸisindeki yerlerini anlama çabasında iÅŸe yarayabilir. Ona göre görevi ok atmak olan yay, sabitkadem kalmalı ve okçuya teslim olmalıdır. Atılanın ise gözü istikbaldedir, hareketi de hayali de ona yöneliktir. GeleceÄŸin çekimine ve çekiciliÄŸine kapılan okun aksine meyveye duran yay, sorumluluÄŸunun ağırlığıyla durulmaya yüz tutmalıdır. Onlar aynı çatı altında yaÅŸasalar da dönemleri, hedefleri, hızları, beklentileri ve düÅŸleri ayrıdır. Dünya görüÅŸleri aynı olduÄŸunda bile zihniyetleri ayrı olabilir.

 

ÇocuÄŸun geliÅŸim aÅŸamalarına uyum saÄŸlamayı beceremeyen, dönemin nezaketine uygun davranamaz. Dolayısıyla muhatabın doÄŸasına ve beklentilerine aykırı her tutum tepkiye neden olur. KuÅŸak çatışması olarak nitelenen olgunun epeyce bir kısmı gence çocuk muamelesi yapmaktan kaynaklanır. Onun doÄŸasının gözetildiÄŸi iliÅŸki de sorunsuz olmaz ancak oran düÅŸük olur. Ayrıca sorunlar kalıcı hale gelmez, kiÅŸilik tahribine dönüÅŸmez, aksine taraflar için öÄŸretici olur. Çatışma, genellikle ebeveyn ile gencin beklentilerinin örtüÅŸmemesinden çıkar. O, künhüne eremediÄŸi her hali sorgular, eleÅŸtirir; engellendiÄŸini düÅŸündüÄŸünde iÅŸi karşı çıkmaya kadar götürür. Asi ruhlu ise sınırları ihlal etmekten çekinmez. Ebeveynin deÄŸerlerine deÄŸer vermemek, çatışmanın diÄŸer bir kaynağıdır. Oysa aile bireylerinin varlık hiyerarÅŸisindeki rolleri ile zihniyetleri genellikle birbirine paraleldir. Ömür denilen çizgide ilerlerken rollerle beraber zihniyetler de deÄŸiÅŸir. Mesela önceden alabildiÄŸine özgürlükten yana olan ebeveyn, çocuk sahibi olduktan sonra anlayışını gözden geçirir. Genellikle de kendi anne babasının çizgisine gelir. Oysa onlar öncekinden daha makul bir çizgiye gelmiÅŸlerdir. Birinci kuÅŸakla üçüncü kuÅŸağın çoÄŸunlukla daha iyi anlaÅŸmasının nedenlerinden biri budur.

 

Çatışmanın belki de en önemli nedeni, tarafların birbirlerinin varoluÅŸsal rollerini kabule yanaÅŸmamalarıdır. Bu, birinin kendi sınırını diÄŸerinin aleyhine geniÅŸletmesin yol açar. Ebeveyn rolüne razı olmayıp yetki alanını geniÅŸlettikçe çocukları ile yaÅŸadığı sorunlar artar. Åžahsiyetini oluÅŸturma ve kendisini ispatlama gayretinde olan genç, kiÅŸilik haklarını ihlal olarak gördüÄŸü her tasarrufa tepki gösterir. Özgürlük alanına müdahale edildiÄŸini, onun daraltıldığını düÅŸündüÄŸü her ÅŸeye direnir. Direnci kabullenemeyen ebeveyn, bunu baÅŸkaldırı olarak anlar, terbiyesizlik olarak görür. Otoritesini muhafaza etme telaşıyla ÅŸiddetli tepki verir. Taraflar, bir uzlaÅŸma noktası bulamaz ve makul sınıra çekilmekte gecikirlerse çatışma, ailede pek çok tahribe yol açar. Taraflardan biri pes edene ya da iliÅŸki kopana kadar ev savaÅŸ alanına döner.

 

Sınır ihlalinin daha çok gençlerden gelmesi anlaşılabilir bir durumdur. Önünü göremeyen, geleceÄŸi kestiremeyen dolayısıyla belirsizliÄŸin sıkıntısını yaÅŸayan gencin ruh hali taÅŸkınlığa ve isyana daha müsaittir. Kabul etmemesine raÄŸmen toydur, acemidir, tecrübesizdir. Bunu kabule yanaÅŸmadığı için de yardım istemez, uzatılan eli tutmaz; kaçınılmaz olarak hata üstüne hata yapar. Hata karşısında takınılan tavır, kritik bir öneme sahiptir. O, sorunu derinleÅŸtirebilir de fırsata da dönüÅŸtürebilir. Hatayı kusur deÄŸil gözden kaçan bir eksiklik sayanın onu fırsata dönüÅŸtürme imkânı vardır. Ayrıca o, faili tanıma imkânı veren ipucu olarak da telakki edilebilir. Kaldı ki kusur bile olsa kimse hatadan beri deÄŸildir. O halde onu, müsamaha ile karşılamak ve öÄŸrenme vesilesi kılmak herkesin maslahatınadır. Üstelik bu yaklaşımın yıpratma oranı düÅŸük, olgunlaÅŸtırma oranı yüksektir.

 

Çatışmanın bir kısmı ebeveynin çocuklarına verebilecekleriyle veremeyeceklerinin sınırını ayıramamasından kaynaklanır. Özellikle ilk çocukta acemi olan anne baba, düÅŸüncelerinin sıhhatini sınamamıştır. EÄŸer tecrübeyi dikkate almıyorsa riski yüksek olan hata ede ede öÄŸrenme yoluna girmiÅŸ demektir. AcemiliÄŸinin farkında olan hatalarını kabullenmekte zorlanmaz. Bu kabul sayesinde onları telafi etme imkânı bulur; sınırlarının farkına daha çabuk varır. Haddini hududunu öÄŸrendikçe, tecrübesi arttıkça maksadını aÅŸan eylemlerden daha kolay uzak durur. Verebileceklerini ihmal etmez, veremeyeceklerini vereceÄŸim diye ne yorulur ne de yorar. Ä°liÅŸkilerini baÅŸlangıca göre daha saÄŸlıklı bir zemine oturtur. SaÄŸlıklı zemin, tarafların birbirlerine doÄŸru davranma ihtimalini artırır, beklentileri daha gerçekçi olur. Bunlar, verilebileceklerle verilemeyecekleri fark etmenin bereketidir.

 

H. Cibran, ebeveynin çocuklarına fikirlerini veremeyeceÄŸi görüÅŸündedir. Bu iddiasını onların kendilerine ait fikirleri olmasına dayandırır. DoÄŸuÅŸtan getirdikleriyle verili ve hazır bir çevreye doÄŸan bebek, onunla etkileÅŸim içinde büyür. Ä°çine doÄŸduÄŸu ailenin din tercihini görür, öÄŸrenir, uygular; çoÄŸunlukla anlayışını benimser, fikirlerini içselleÅŸtirir. Sorularıyla idrak ettiklerini anlamlandırmaya devam eder. Ailesinden çok arkadaÅŸlarını dikkate almaya baÅŸladığında farklı anlayış, fikir ve dünya görüÅŸleri gündemine girer. En azından herkesin inancının aynı olmadığını öÄŸrenir. Aralarındaki farkları, benzerlikleri merak eder. Onlar arasından kolayca reddedemediÄŸi düÅŸünceler kafasını karıştırır. Üzerine gider, sorgular ve birinde karar kılar. Genellikle aile ocağında hazır bulduÄŸu üzerinde sabit kalır. Aksi de olur fakat bu istisnaidir. Aksi yöndeki tercihlerde yığılma, ancak kırılma dönemlerinde ve bu da moda akımlar lehine olur. Normal ÅŸartlarda seçimi ferdi hikâyeler belirler. Demek ki asıl üzerinde durulması gereken, hikayeyeye yön veren ve tercihi belirleyen amillerdir.

 

Temsil keyfiyeti, bir gencin tercihini belirleyen en müessir amillerden biridir. Hakkı, hakkıyla temsil etmekten daha önemlisi onu gencin ruh haline uygun sunmaktır. Hakkın fıtrata uygun olması, muhatabın hassasiyetleri dikkate alınmadığında sadece harcanan bir avantaj olur. DoÄŸru, yaÅŸantı ile savunulan deÄŸerler arasındaki tutarlılık sirayet edici bir etkiye sahiptir. BenimsediÄŸi deÄŸerlerle bütünleÅŸmiÅŸ bir ÅŸahıs, çevresinin dikkatini çeker. Böyle bir zatın çekim alanı geniÅŸ, etki gücü kuvvetlidir. Bu ebeveyn için de geçerlidir ancak hakkın sanatkâr rikkatiyle yaÅŸanması, hilm ile muamele edilmesi ve mütevazı olunması ÅŸartıyla. Mümin, muttaki, muhsin olmak muhatabın kalbini fethetmeyi garanti etmez lakin umulmayan noktalara dikkat eden genci baÅŸka dünyalara itmez. Bu yüzden varlık sıralamasındaki yerini bilmeye, Yaradan’ın verdiÄŸi role razı olmak, merhametli, müsamahalı ve sabırlı olmak da eÅŸlik etmelidir. Gönül ve insaf ehli tavrı, tarzı, tutumuyla temsil ettiÄŸi hakkı sevdiremezse bile nefret ettirmez. Bu da bugün yolları ayrı olan yolcuların yarın yoldaÅŸ olma ihtimalin muhafaza etmek demektir; asıl korkunç olan bu ihtimali yok etmektir.

 

----------------------------------------------------------------------------

                            

*(ÇOCUKLAR)
 
Sonra çocuÄŸunu baÄŸrına basmış bir kadın,
 
Bize çocuklardan bahset, dedi.
 
O, dedi ki:
 
Çocuklarınız, sizin çocuklarınız deÄŸiller.
 
Onlar, kendisine hasret hayatın oÄŸulları ve kızları. 
 
Dünyaya siz getirseniz de size ait deÄŸil onlar, 
 
Sizinle birlikte olsalar da size bağımlı olamazlar. 
 
Onlara düÅŸüncelerinizi deÄŸil sevginizi verebilirsiniz, 
 
Onların da düÅŸünceleri var sizin gibi.
 
Bedenlerine barınak sunabilirsiniz, ruhlarına deÄŸil, 
 
Onlar geleceÄŸin dünyasında oturur zira. 
 
Siz orayı rüyanızda bile göremezsiniz.
 
Onlara benzemeye çalışabilirsiniz lakin
 
Onları kendinize benzetmeye kalkmayın sakın.
 
Çünkü hayat, ne geriye gider ne de dünü yoldaÅŸ edinir.
 
Çocukların oklar gibi atıldıkları yaylarsınız siz.
 
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür ve okları olabildiÄŸince hızlı ve
 
Mümkün olduÄŸunca uzaÄŸa gitsin diye bütün gücüyle gerer sizi.
 
Okçunun eline seve seve bırakın kendinizi; 
 
O, okun uçuÅŸuna vurgun olduÄŸu kadar,
 
Yayın elinde duruşuna da tutkundur.
 
Nebi, Halil CÄ°BRAN
 
 
Not: Çeviriye katkılarından dolayı Erdinç DoÄŸru dostuma müteÅŸekkirim.
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.