Sosyal Medya

AKP ne zaman kaybetmeye başladı?

AK Parti kurucularından Ayşe Böhürler ile partinin ilk günlerinden bugüne değişenleri, yeni ekipleri, ekipler arası çatışmaları konuştuk. Böhürler, AK Parti’nin kırılma noktasını Al Jazeera'ye anlattı.



Gazeteci AyÅŸe Böhürler Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kurucu üyelerinden... KuruluÅŸundan itibaren Merkez Karar Yönetim Kurulu'nda (MKYK) üst üste dört dönem görev aldı. Farklı görüÅŸlerini dile getirmekten hiç çekinmedi. BaÅŸörtüsü sorununun çözümü için büyük mücadeleler verdi. Bugün Meclis'te deÄŸil ve aktif siyaset yapmasa da siyaseti ve AK Parti'yi yakından izliyor. AK Parti'nin 5. OlaÄŸan Kongresi'nden hemen sonra görüÅŸtüÄŸümüz Böhürler, kongrede beklentinin ötesinde bir deÄŸiÅŸim yaÅŸandığı kanısında. 

Böhürler'e göre, AK Parti’de alaylılar ve okullular diye tanımlanabilecek kurucularla DavutoÄŸlu’nun ekibi arasında doku uyuÅŸmazlığı var. Böhürler, CumhurbaÅŸkanı Tayyip ErdoÄŸan ve BaÅŸbakan Ahmet DavutoÄŸlu arasındaki fikir ayrılığını da ÅŸu sözlerle anlatıyor: “Fakat liderlik tarzları farklı. Bu gerilim, bu yol yöntem, bu yaklaşım nasıl aşılır bilmiyorum. Ama bu aşılmadan da AK Parti yoluna çok da doÄŸru devam edemez diye düÅŸünüyorum.” 

Kongre’ye gittiniz. Nasıldı ortam?

Çok heyecanlı deÄŸildi. Delege olduÄŸumuz için oyumuzu kullanmamız gerekiyordu. Bu kongrede beklentinin ötesinde bir deÄŸiÅŸim yaÅŸandı. Parti’in karar mekanizması olan yönetim kadrosu deÄŸiÅŸti. Daha tecrübeli ve partinin siyasetinde kuruluÅŸtan beri var olan isimler yönetime geldi. Ahmet DavutoÄŸlu partinin ve Türk siyasi hayatının tecrübesini yansıtan isimleri parti yönetimine koyarak, parti kimliÄŸi içerisinde bir denge oluÅŸturulmaya çalıştı diye düÅŸünüyorum.

2002’den bu yana AK Parti tarihinde bir ilk yaÅŸandı. Ä°lk kez bir kongrede iki liste, iki aday konuÅŸuldu.

Evet. Yalnız Sayın DavutoÄŸlu’nun aday olma sürecinde de Binalı Yıldırım ismi vardı ve güçlü bir isimdi. Delegelere sorulan “Hangi adaya oy verirsiniz?” yoklamasında Binalı Yıldırım ismi de çıkmıştı. Birdenbire çıkmış bir isim deÄŸil.

Ama kongreden bir gün önce, 1 Kasım’da seçime giderken, ülke böyle bir çatışma ortamındayken son anda çıkınca herkes ÅŸaşırdı. Buraya nasıl gelindi? Ne yaÅŸandı da son anda böyle geliÅŸmeler oldu?

7 Haziran seçimleri oldu ve AK Parti’de ciddi bir oy düÅŸüÅŸü oldu.

Oradan baÅŸlayalım. Siz 7 Haziran seçim sonuçları hakkında hiçbir ÅŸey yazmadınız. Neden? AK Parti neden oy kaybetti sizce?  

Yazmadım çünkü zaten herkes birçok ÅŸeyi yeterince söyledi. Ama kaybettiÄŸimiz yerlere baktığımızda aday listelerinin elbette önemi var. Ä°stanbul Türkiye’nin özeti bir ÅŸehir. Sadece Ä°stanbul’un demografik yapısından baktığımızda bile aday listelerinde bir eksik görüyorsunuz. Nüfus olarak yoÄŸun il ve ilçelerde kendilerini temsil eden isimleri, halkın tanıdığı isimleri koymamışız. Genç, yeni, iyi eÄŸitimli, nitelikli, belki Türkiye’de 5-10 yıl sonra siyasette çok iyi ÅŸeyler yapacak isimler koymuÅŸuz. Ama halk oy verirken o isimlerin birçoÄŸunu tanımıyor. Buna ek olarak ‘Nasılsa alırız’ rehaveti ve aşırı güven oluÅŸtu. Bu duygu çalışmaları etkiledi. Kendi bulunduÄŸumuz muhitlerde bile teÅŸkilat çalışmalarına tanık olmadık. Kimsenin kapısı çalınmadı. TeÅŸkilatların çalışmaları yetersizdi. Siyaset oturarak yapılacak bir iÅŸ deÄŸil, seçmenin ayağına gitmek zorundasınız. Benim gözlemim daha önce hiç ihmal edilmeyen bire bir iletiÅŸime önem verilmedi. Buna iktidar yorgunluÄŸunu da eklemek lazım. Sadece siyasi kadrolardan söz etmiyorum; teÅŸkilatların içinde de taraflar, ekipler oluÅŸmaya baÅŸladı. Bunlar da halkı negatif etkiledi.

Sayın DavutoÄŸlu ve Sayın ErdoÄŸan’ın liderlik tarzları farklı. Bu gerilim, bu yol yöntem, bu yaklaşım farkı nasıl aşılır bilmiyorum. Ama bu aşılmadan da AK Parti yoluna çok da doÄŸru devam edemez diye düÅŸünüyorum. 

 

Ama yine de yüzde 41 oy var.

Elbette yüzde 41 de az bir oy deÄŸil. Ama mesela Ä°stanbul’da yüzde 11 oy kaybı var. Bu önemli bir ÅŸeydir. Burada hükümetin icraatlarına bakmak lazım. GeçmiÅŸ söylemlerle arasındaki çeliÅŸkilere, hayal kırıklığı oluÅŸturan sebeplere bakmak lazım. Kürt meselesindeki tutumun da bunlara etkisi var. Çünkü en çok düÅŸüÅŸün yaÅŸandığı yerler Kürt bölgeleri. Neredeyse Kürt bölgelerinde en çok oy alan partiydik. Onların duygusal olarak kırılmalarını saÄŸlayacak, onları kaybetmeye sebep olacak noktalara bakmak lazım. Bu analizleri parti de yaptırdı. Mesela gençlerin oyları az, gençlerin oy verdiÄŸi partiler sıralamasında AK parti üçüncü sırada. Genç kitleyi kaybettik. Tek bir sebep söylenemez. Ama seçmen bir mesaj verdi: Ben hâlâ sana güveniyorum ama gerekirse seni terk edebilirim. O mesaj biraz da bugünkü deÄŸiÅŸikliÄŸe sebep oldu. Kırgınlar oluÅŸmuÅŸtu, belki birtakım kırgınların gönlünün alınması söz konusu oldu ya da bu süreçte olacak. 1 Kasım seçimlerine doÄŸru o eski siyasi tecrübe biraz daha derleyip toparlayabilir diye düÅŸünüyorum. Ama tabii ki bu kongrenin sonucu olarak Sayın DavutoÄŸlu’nun liderliÄŸinde gerçekleÅŸecek. Bu deÄŸiÅŸim ekiplerin buluÅŸması, birleÅŸmesi gibi de görülebilir.

“Okullular halkla iç içe deÄŸildi”

Siz kongre günü yazdığınız yazıda AK Parti’de alaylılar ve okullulardan söz ettiniz. Alaylı kim? Okullu kim?

Eski siyasetten gelen kurucu kadro – ki bunun içinde eski ve yeni karışıktı - olarak ilk defa 2001’de siyasete baÅŸlamıştık. Ama 1985’ten beri siyasetin içinde olan Bülent Arınç da, DYP’den gelen Hüseyin Çelik de, ANAP’ın eski kadrolarından Cemil Çiçek de oradaydı. Onlardan çok ÅŸey öÄŸrendik. TeÅŸkilatla iliÅŸkiler, Türkiye’deki toplumun sosyolojisine siyasi olarak bakış, siyasi iletiÅŸim, siyasi iliÅŸkiler noktasında çok ders aldık. Åžimdi Ahmet Hoca’nın kadrosu ise çok iyi eÄŸitimli. Bizim için çok iyi eÄŸitim diye bir kriter yoktu. Milletvekili adaylıklarında üniversite mezunu, yüksek lisans elbette önemliydi ama illa da siyasetin dersini görmek gerekmiyordu. Siyasette halkın nabzını tutmak, dinlemek bunlar baÅŸka ÅŸeyler. DoÄŸal olarak halkın isteklerini anlarken de, yorumlarken de baÅŸka bir saÄŸduyu, birliktelik, samimiyet de geliÅŸtirmeniz gerekiyor. Teoriler çok daha fazla yol gösterici olmuyor. Ahmet DavutoÄŸlu akademik gelenekten geliyordu. Çok talebe yetiÅŸtirmiÅŸti. Bilim Sanat Vakfı, BoÄŸaziçililer DerneÄŸi, vb. DoÄŸal olarak siyasete girdiÄŸinde, o ekip de siyasette buldu kendini. Ama bu ekip idealistti ancak halkla iç içe deÄŸildi. Medeniyet, kültür, tarih bu konuda söyleyecek ÅŸeyleri vardı. Ama pratikten uzaktılar. Anlatmayı ve öÄŸretmeyi daha seviyorlardı. BirçoÄŸunun çalışmalarına baktığınızda günlük siyasetin dilini küçümseyen bir yaklaşımları olduÄŸunu da görürsünüz. Eski ekiple yeni ekip arasında bir doku uyuÅŸmazlığı ortaya çıktı. Ve uyuÅŸmazlık yer yer çatışmalara da dönüÅŸtü. KeÅŸke o doku uyuÅŸmazlığı bir deÄŸere, bir sinerjiye dönüÅŸebilseydi. Bilginin gücüyle tecrübenin, yani o halkın, toplumun sesini algılayan siyasi saÄŸduyunun sesi keÅŸke bir araya gelebilseydi.

Yani alaylılar mı, okullular mı egemen oldu?

Åžimdi alaylılar var. Toplumun derdini alaylıların daha iyi anladığını düÅŸünüyorum.

Bu olay tabanda olumsuz bir algıya neden olabilir mi?

Bunu göreceÄŸiz. Henüz bilmiyoruz. Seçim çalışmasını illerde teÅŸkilatlarımız yürütecek. Onların eksik, yanlış çalışması genel oy oranını etkiler. Ama ben AK Parti’nin oy kaybını AK Partili olanların AK Parti’ye oy vermediÄŸi ÅŸeklinde yorumladım. Hatta üç dönem AK Parti’ye oy vermiÅŸ olanlar bu seçim oy vermedi. Orada bir kırgınlık, bir umut kaybı var. AK Partili seçmen “Siz bizim umudumuzu yerine getirmediniz” diyor. O kırgın olan kesime belki bu deÄŸiÅŸimle, alaylıların tecrübesiyle daha çok ulaşılabilir.

Bu kırgınlığın sebebi bu anlattıklarınız mıydı?

Bir sürü sebebi olabilir. Biz siyaseti okulda öÄŸrenmedik. Siyaseti sahada, onlarla iç içe, onları çok dinleyerek öÄŸrendik. Biz konuÅŸmaktan çok halkı dinlemeyi sevdik ve tüm politikalarımız da o çerçevede ortaya çıktı. Åžimdi o dinlemeyi kaybedip, fazla konuÅŸmaya baÅŸlayınca orada bir kopuÅŸ oldu. Belki o kopuÅŸ tekrar o dinleyen yaklaşımla telafi edilebilir.

“Herkes birbirine daha güvensiz bakıyor”

Bülent Arınç geçenlerde ”AK Parti'nin kuruluÅŸunda 'biz'dik, ÅŸimdi 'ben' olduk" dedi. ‘Ben’ kim sizce?

Bilemem. Sayın ErdoÄŸan’ı mı, Sayın DavutoÄŸlu mu? Yoksa bir tutum ve davranışı mı ima ediyor? Yani herkesin “Ben, ben deÄŸerliyim, ben önemliyim. Benim dediÄŸim olur” diye ortaya çıktığı bir siyasi kimlik profilini mi kastediyor, onu bilmiyorum. Biz daha önce bir ekiptik. KiÅŸi siyaseti deÄŸil, ekip siyaseti güttük. Mahalle teÅŸkilatındaki bir görevlinin katkısı da, bir MKYK üyesinin katkısı da çok önemliydi. Bu ekip çalışmasının hepimiz çok içindeydik ve birbirimize çok destek olduk. Belki onu kastediyordur. Åžimdi herkes siyaseti bir kiÅŸisel ikbal, kiÅŸisel beklenti amacıyla yapıyor. Herkese sirayet eden bir “Ben önemliyim, ben olmazsam olmaz” gibi ‘ben’ üzerinden giden bir dil var.

Biz daha önce bir ekiptik. KiÅŸi siyaseti deÄŸil, ekip siyaseti güttük. Åžimdi herkes siyaseti bir kiÅŸisel ikbal, kiÅŸisel beklenti amacıyla yapıyor. 

 

BeÅŸir Atalay da “Ortak akıl ilk zamanlardaki kadar devrede deÄŸil” dedi.

Elbette deÄŸil. O zengin tartışmaları yaptığımız zamanlar yok artık. Herkes birbirine biraz daha güvensiz bakıyor, biraz daha tedbirli konuÅŸuyor açıkçası. Tabii bu süreç zarfında çok ÅŸey yaÅŸandı. Ä°lk yıllar askerle karşı karşıya gelen bir partiydi. Sonra bambaÅŸka ÅŸeyler oldu; iÅŸte cemaat meselesi, diÄŸer meseleler… Bu güvensizlik ve tedbirlilik hali samimi konuÅŸmaları etkiliyor. Bir meselenin oturup samimi, gerçek düÅŸüncelerle çok konuÅŸulabildiÄŸini zannetmiyorum.

Bu tespitler yaşananların sonucu mu, yoksa Erdoğan ya da Davutoğlu gibi liderlerin tercihleri mi?

Hepsi... Ama biz de sorunluyuz. Bunu MKYK’dayken defalarca söyledim. Liderlik ayrı bir ÅŸey, ciddi bir yetenek, karizma istiyor. Türkiye’de de kolay kolay lider yetiÅŸmiyor. Sayın ErdoÄŸan lider kimliÄŸi olan birisidir. Fakat o toplantılar her zaman çok farklı tartışmalara, itirazlara da sahne olmuÅŸtur. Orada konuÅŸamayan yanına gidip söyler, onu yapamayan özel randevu alır söyler. Bu durum liderlerin de toplumdan beslenmesini kolaylaÅŸtırıyordu. Çünkü Türkiye’nin her köÅŸesinden çeÅŸit çeÅŸit insan vardı orada. Onun önü kapatıldığı zaman, sadece bürokratların verdiÄŸi bilgilere dönüldüÄŸü zaman Türkiye’yi tanımaya iliÅŸkin bilgilerde de noksanlık oluÅŸuyor. O bilgi notları ruhsuz kalıyor, halkın duygusuna dair yeterli ipuçları vermiyor. Tayyip ErdoÄŸan’ın bu partide kurucu liderliÄŸi tartışılmaz. Elbette Sayın DavutoÄŸlu da onun isteÄŸi ve onayıyla gelmiÅŸ birisidir. Ama kitlelere kendini sevdirmiÅŸ, bir karşılık bulmuÅŸtur. Fakat liderlik tarzları farklı. Bu gerilim, bu yol yöntem, bu yaklaşım nasıl aşılır bilmiyorum. Ama bu aşılmadan da AK Parti yoluna çok da doÄŸru devam edemez diye düÅŸünüyorum.

 

Böhürler'e göre, AK Parti ruh ve fikir olarak kendini yenileyemezse o zaman toplum kendi talepleriyle baÅŸka oluÅŸumlar ortaya çıkarır.
[FotoÄŸraf: AJT]

 

“ErdoÄŸan ve DavutoÄŸlu arasında fikir ayrılığı var”

Yani Sayın Erdoğan ile Sayın Davutoğlu arasında bir gerilim mi var?

Bence bir fikir ayrılığı var. Bunu tabii ki herkes gibi dışarıdan bakarak söylüyorum. Çünkü milletvekilleri listeleri yapılacak, hızla yeni bir seçime gidiyoruz. Genel kongre kararını Sayın DavutoÄŸlu parti yönetimiyle birlikte aldı ama seçim öncesi de çok gerekli deÄŸildi. DavutoÄŸlu ekibiyle seçime giderdi, zaten hepimiz de desteklerdik. DavutoÄŸlu orada bir iradi karar verdi.

1 Kasım seçimlerinin sonuçları Türkiye için çok önemli; çünkü bir taraftan terör, bir taraftan Kürt meselesinin kendini dayattığı sorunları var. Aslında kavgayı kiÅŸisel olarak algıladığımız zaman meseleyi çözemiyoruz. Yani Sayın ErdoÄŸan ve Sayın DavutoÄŸlu’nun yerinde baÅŸka isimler de olabilirdi. Bugün Türkiye’de bir yönetim krizi var. 200 yıldır aynı merkeziyetçi yapıyla yönetiliyoruz. Ama 200 yıllık yönetim anlayışının deÄŸiÅŸmesinin artık kendini dayattığı bir noktadayız. Ä°lk defa seçilmiÅŸ bir CumhurbaÅŸkanı var. Yönetim erki içinde seçilmiÅŸ bir CumhurbaÅŸkanı'nın nasıl modellenmesi gerektiÄŸine iliÅŸkin yasal bir çalışma yapılmalı ki bugün yaÅŸadığımız ÅŸey biraz da bu kriz. Bir yandan seçilmiÅŸ bir CumhurbaÅŸkanı bir taraftan da seçilmiÅŸ bir parlamento ve hükümet var. Eski anayasanın ortaya koyduÄŸu çerçeve yetersiz kalıyor.

DiÄŸer yandan Kürt meselesinin talepleri var. Orada büyük bir terörle karşı karşıyayız. Aynı zamanda PKK’nın terör örgütü kimliÄŸiyle bir tehdidi var. DiÄŸer taraftan özyönetim konuÅŸulmaya baÅŸlandı. Sonuçta her yere çiçek deÄŸil, patlayıcılar ekildi. Bunu bir iç güvenlik ve terörle mücadele olarak görüp, Kürt siyasetinin taleplerine halktan bakmalıyız. Bir mesele biz duymak istemiyoruz diye yok edilemez. Bir arada yaÅŸarken Türk halkının da, devletinin de razı olabileceÄŸi bir uzlaÅŸma zemini bulunabilir. Elbette bunun ÅŸiddetle saÄŸlanmasına karşıyım. Masum bir sürü insanı öldürerek barış saÄŸlanamaz. 120’ye yakın asker, polis ÅŸehit oldu. Bu insanlar da halkın çocuÄŸu; yoksul, gariban insanların çocuÄŸu. Böyle tehditlerle bu iÅŸ ilerlemez ama bizim de siyasetçiler olarak “Bunu nasıl durdurabiliriz” diye düÅŸünmemiz lazım. AK Parti bunu ilk yıllarında baÅŸardı. 90’lı yılların o ağır tablosundan çıkışta bir barış dili sundu. O barış dili de onu iktidara taşıdı aslında. O yüzden ÅŸimdi bu tekrar konuÅŸulmalı. Aslında bugün konuÅŸtuÄŸumuz konular, ErdoÄŸan – DavutoÄŸlu tartışmasının çok ötesinde. Türkiye’nin siyasi yönetim modeli tartışmasıdır, Anayasa'nın ve bir an önce yeniden yapılmasına iliÅŸkin bir zorunluluÄŸun getirdiÄŸi baÅŸlıklardır.

Bundan sonra AK Parti ne yapmalı? 7 Haziran’dan hemen sonra fabrika ayarlarına dönüleceÄŸi söylenmiÅŸti.

Ä°ktidar kibrini bırakıp, tekrar halkın arasına ve onlar gibi karışması lazım. AK Parti zor bir yoldan geldi ve iktidara sahibi oldu. Samimiydik. Sözümüzde duruyorduk. Tekrar o samimiyetimize dönmeli, daha mütevazı olmalı ve halkın oylarıyla sahip olduÄŸumuz siyasi kibrimizi de aynı zamanda bırakmamız lazım.

Hasan Bülent Kahraman bize verdiÄŸi röportajda, AK Parti’nin iktidara gelirken toplumun farklı kesimlerinin desteÄŸini alan bir koalisyon olduÄŸunu ama Gezi olaylarıyla birlikte AK Parti bu geniÅŸ tabanların çoÄŸulcu partisi olmaktan çıktı, kendisine ait çekirdeÄŸin partisi olmaya baÅŸladı ve siyaset üretmekten ziyade siyaset yapmaya, oy kaybetmeye baÅŸladı” dedi. Bu gözleme katılıyor musunuz?

Katılıyorum elbette. Bir defa saÄŸda bir koalisyon partisiydi AK Parti. Ama liberaller, solcular, bir sürü farklı kesim destek verdi, bir umut gördü. Çok güçlendikten sonra bu koalisyon unsurlarına ihtiyaç hissetmedi. “Gerek yok artık, biz zaten güçlüyüz” duygusuna kapıldı. Bence orada yitirilmeye baÅŸlandı.

Gezi midir kırılma noktası?

Çok daha öncesi.

AK Parti ruh ve fikir olarak kendini yenileyemezse o zaman toplum kendi talepleriyle baÅŸka oluÅŸumlar ortaya çıkarır.  

 

Yani ne zaman?

Sadece CV’sinde imam hatip mezunu olduÄŸunu gördüÄŸümüz için birini bir göreve getirdiÄŸimiz zaman kaybetmeye baÅŸladık. Bu yeni bir ÅŸey deÄŸil, çok çok önceden baÅŸladı. Cemaat ile yaÅŸadığımız çatışma da aynı ÅŸekilde bir iyi niyet suiistimalidir. Ä°ÅŸte aynı inanç dünyasını paylaÅŸan insanlarız, baÅŸka kadromuz yok, öbürü olacağına, o kadro olsun dedik ve ihanete uÄŸradık. Bunlardan yeterince ders çıkardık mı? Evet, bunu söyleyen çok insan var partide.

“Bize yapılanı baÅŸkasına yapmamalıyız”

Söylem ayrı ama eylemlere bakıldığında bir ders çıkarıldı mı sizce?

Hayır, düÅŸünmüyorum. Bunu da çok feodal bir yaklaşımın devamı olarak görüyorum. Ailene sahip çıkmak gibi aynı inanç dünyasına sahip insanlara sahip çıkmak, gerisini önemsememek. Tabii bu biraz da Türk toplumunun sosyolojisiyle de alakalı. Yıllarca Ä°slamcı kesimin ezilmesi, dindar insanların yok sayılması, aÅŸağılanması... Bunun getirdiÄŸi bir ezilmiÅŸlik bir manada  rövanÅŸ ruhu oluÅŸturdu. Ama Ä°slami deÄŸildi, kuruluÅŸ ilkeleri de bunu söylemiyordu. Cumhuriyet tarihinin içindeki dindar kesimin ezilmiÅŸliÄŸinin sonucu olan bir psikolojiye teslim olduk. Korkularımız yendik ama travmalarımızın etkilerinden kurtulamadık. Oysa bundan ders alarak daha özgürlükçü olmamız gerektiÄŸini düÅŸünüyorum. Bize yapılanı baÅŸkasına yapmamalıyız.

AK Parti’yi kurduÄŸunuz günlere dönelim. 13 yıl üst üste baÅŸarılar... Bugünleri hayal etmiÅŸ miydiniz?

Bu kadar hızlı bir baÅŸarı beklemiyordum. Ä°lk girdiÄŸimiz seçim bizi iktidara taşıdı. O zaman toplumsal koÅŸullar bizi kabule çok müsaitti ve insanlar bir umut, bir lider arayışı içindeydi. Yaklaşık 10 yılda dokuz baÅŸbakanın deÄŸiÅŸtiÄŸi bir siyasetin içinden geçilmiÅŸti. Bir istikrar arayışı vardı. AK Parti’nin o ilk dönemki sloganları hep odur: Güven, istikrar, hizmet, önce insan... O günlerin ruh hali baÅŸkaydı. Biz kendimizi halkın bir parçası gibi hissediyordu. Ä°lk yıllarda yoksul ev ziyaretleri bizim için zorunluydu, ayda üç, dört kez bir fakir sofrasına oturmak zorundaydık. Bunlar bizi çok eÄŸitti. Mesela bir kadının evinde iki özürlü çocuÄŸuyla yaÅŸadığı ÅŸeyi ancak ÅŸahit olursanız algılayabilirsiniz. Åžimdi o ruh kayboldu, bu iÅŸler formaliteye döndü.  

Partinin bugününden memnun musunuz?

Åžimdi hâlâ teÅŸkilatlarda canhıraÅŸ çalışan çok samimi insanlar var. Ama siyasi ikbal daha ön plana çıktı. Herkes bir ÅŸey olmak istiyor, bu da doÄŸal. Hâlâ yapılacak çok iÅŸ var.

Åžimdi öncelikler deÄŸiÅŸmiÅŸ olabilir mi?

Tabii o da deÄŸiÅŸti. O zaman önceliklerimiz çok yüksekti. Sonuçta milli geliri 2 bin dolardan 10 bin dolara yükseltmek sonuçta önemli bir baÅŸarı oldu. Tayyip ErdoÄŸan liderliÄŸinde en çok dikkate aldığımız ÅŸey halkın ve özellikle yoksulların sesiydi. Herkes ona çok kolay ulaşır, fikrini söylerdi. Halkla yakın iletiÅŸim bizi çok ivmelendirmiÅŸtir. Zamanla o iletiÅŸim kanalları eskisi gibi devam edemedi.

14 yılın en büyük baÅŸarısı

AK Parti'nin bu 14 yılda en büyük baÅŸarısı ve en büyük baÅŸarısızlığı nedir?

En büyük baÅŸarısı kuruluÅŸunun ertesinde ilk seçimlerde iktidar olmasıdır. Refah Partisi'nde 1994'te ilk kez yerel yönetimlerde Ä°stanbul ve Ankara dahil olmak üzere 20'ye yakın belediyeyi alarak ilk kez kamuoyunun dikkatini çekti. “Öteki”likten gelen bir parti Türkiye'nin iktidarına yerleÅŸti. Halkta bir karşılık buldu ve bunu beÅŸ seçim sürdürdü. Bunu da arttırdı. Ama en büyük baÅŸarısızlığı, bu kazandıklarını çok küçük hamlelerle kaybetmesi.

1 Kasım'da AK Parti oylarını arttırır mı?

Arttırır diye düÅŸünüyorum ama bu çok yüksek bir beklenti deÄŸil bende. Yani yüzde 1. Çünkü 7 Haziran'dan 1 Kasım'a toplum dil olarak bir deÄŸiÅŸikliÄŸi görmeliydi. O deÄŸiÅŸikliÄŸi gördü mü veya algıladı mı, emin deÄŸilim.

“Sayın ErdoÄŸan’ın halkla bağını kopardığını düÅŸünmüyorum”

2002'de beraber siyasete başladığınız Tayyip Erdoğan ile 2015'teki Tayyip Erdoğan aynı mı sizce? Otoriterleşme eleştirilerine katılıyor musunuz?

O zaman daha çok dinliyor, daha farklı kesimlerin görüÅŸlerine daha çok itibar ediyordu. Åžimdi uzun süre devlet yönetmenin getirdiÄŸi de bir duygu durumu var. Bizim halk olarak gördüÄŸümüz ÅŸeylerin ötesinde çok fazla kaynaktan bilgi alırsınız, çok fazla dinlersiniz, çok fazla dengeyi gözetmek zorunda kalırsınız vs. Belki bunun da getirdiÄŸi bir hal ile eskisi kadar dinleme ihtiyacı hissetmiyor. Bir de ÅŸu anda zaten görevi bu deÄŸil. Yine de çok farklı kesimlerden pek çok insanın çok rahatlıkla CumhurbaÅŸkanı'na ulaşıp görüÅŸmeye gittiÄŸini duyuyorum. Yani halkla bağını kopardığını düÅŸünmüyorum. Yine de belki ilk dönemlerdeki gibi liberal kesimden, sol kesimden, saÄŸdan, Ä°slamcı kesimden çok farklı sesler etrafında daha çok olsa daha farklı yorumları olabilirdi.

AK Parti’yi 20 yıl sonra nerede görüyorsunuz?

EÄŸer AK Parti kendini revize eder, gençlerin diline adapte eder, toplumun farklı kesimlerinin hassasiyetlerini önemli bulursa, onların önceliklerine saygı gösterip tekrar bütün kesimleri kapsayan bir saÄŸ koalisyon partisi haline geldiÄŸinde 20 yılı çok parlak bir parti olarak görüyorum. Ama bunu baÅŸaramazsa, kiÅŸisel kavgaların içinde kalırsa uzun vadeli olamaz. AK Parti ruh ve fikir olarak kendini yenileyemezse o zaman toplum kendi talepleriyle baÅŸka oluÅŸumlar ortaya çıkarır. 

AK Parti’nin gençleri kaybettiÄŸini söylüyorsunuz. Ortalama seçmen yaşı 29. Gençler geçmiÅŸi, kat edilen yolları çok bilmiyor, ilgilenmiyor da. Onlar geleceÄŸe bakıyor. AK Parti bugün onlara ne vaat ediyor?

Aslında burada Ä°slamcı siyaseti eleÅŸtirmekte fayda var. Çünkü sonuçta AKP’nin içinde Ä°slamcı siyaset güçlü bir eÄŸilim olarak yer aldı, halen de etkin. Ä°slamcı siyaset gençlerin çevre meselesi, gençlerin kendi arasındaki iliÅŸkileri, etnik sorunlar, ayrımcılık, kadın – erkek meselesi, vb. konularda yeni bir retorik üretemedi. Buna çok kafa da yormadı. Bu yenilenememenin getirdiÄŸi gençlerle bir dil uyuÅŸmazlığı var.

Ä°kincisi, eski Ä°slamcı siyaset biraz aÄŸabeylerin kontrolünde oluÅŸan bir siyasi çizgiydi. Yeni Ä°slamcı siyasette gençler o kadar büyük otoritesi takmıyorlar. Son derece özgürlükçü ve seçim özgürlüÄŸü tanınan bir ortamda yetiÅŸen çocuklardan, eski ekoldeki bizler gibi bir aÄŸabey disiplinine sahip çıkmalarını beklemek mümkün deÄŸil. Ayrıca talepleri, dünyaya bakışları çok farklı. Özgürlüklerin korunduÄŸu, özgürlüklerine sahip çıkabildikleri, Ä°slamcı siyaset içinde olabilecekleri bir dil üretebilmeliydik.

Peki gençler kendilerini nerede ifade edebiliyor?

Gençler bunu milliyetçi dilde buldu. Bu da acı bir ÅŸeydir çünkü Ä°slamcı siyasetin milliyetçi akımdan önemli farkı, etnisiteye dayalı ayrımcılığa geçit vermemesiydi. AK Parti’nin temel hedefi insana insan olarak bakmaktı. Ayrıca Ä°slamcı siyasetin içerisinde Kürt siyasetçiler de her zaman çok güçlü olmuÅŸtu. Åžimdi onlar da kendini ayrıştırdı, dilimiz daha milliyetçi bir dile evrildi.

“Kürtleri ayırmaktan vazgeçmeliyiz”

AK Parti'nin 2003'te onu iktidara getiren ve Kürtlere umut veren dili kaybettiÄŸini düÅŸünüyorsunuz. AK Parti bunu yeniden nasıl kazanacak?

Kürtleri ayırmaktan vazgeçmeliyiz; yani Müslüman Kürt, sünnetsiz Kürt, o Kürt, bu Kürt… Bunlar bizim dilimiz deÄŸil. Bir halk bir talepte bulunuyor. ‘Bu taleple ne yapacağız’ı konuÅŸmanın yolu masadır, onları ayırmak deÄŸil. Bunu terör örgütü PKK ya da HDP gibi bir siyasi parti üzerinden yapıyor olsa da o arkadaki sesi duymak lazım. 40 bin insan ölmüÅŸ; 100 bine yakın yaralımız, gazimiz var. Sonuçta daÄŸa çıkan Kürt genci de orada baÅŸka bir kimlik buluyor. Niye gidiyor? Bunları görerek bir çözüm oluÅŸturmamız lazım. Ä°slamcı siyasetin farkı, Kürt meselesine olan duyarlılığıydı. Burada Kürt halkını PKK ve terörden ayırarak konuÅŸmakta fayda var. Sadece PKK taraftarı deÄŸil, farklı kesimlerden de çok Kürt var. DiÄŸer yandan o bölge insanının tutsak edilmiÅŸ bir tarafı da var. Haraç vermek zorunda, yoksa canı tehlikede. Sizin devlet olarak PKK’yı burada iÅŸ yapamaz, taraftar toplayamaz, sempatizan bulamaz hale getirmeniz gerekiyor. Bunun yolu da ölmek ve öldürmekten geçmiyor. Ölümleri azaltacak bir çözümü siyaseten üretmek zorunda. Bizim dilimize, Ä°slam siyasetinin diline Kürt ayrımcılığı yakışmıyor.

AK Partili yeni bir taban da oluÅŸtu deÄŸil mi? Sizin döneminizdeki taban evrilmeye baÅŸladı. TeÅŸkilatlar açısından durum ne?

Kadın kollarından bir örnek vereyim. Parti kurulduÄŸunda biz Milli GörüÅŸ, Refah tabanından gelen kadın kolları üyeleri çok fedakâr kadınlardı. Evlerinde seçim çalışması boyunca makarna dışında bir ÅŸey piÅŸirecek vakitleri olmazdı. Çoluk çocukları ortada kalır, kocaları onları boÅŸama noktasına gelirdi. Bir inanç, bir dava uÄŸruna gece gündüz, sokak sokak, ev ev ciddi bir örgütlenme yaparlardı. Giyimlerine kuÅŸamlarına dikkat etmezlerdi. Åžimdi biz o kadınları kırdık. Onun yerine son derece şık, bakımlı, her ÅŸeyi organize bir faaliyet olarak gören, bir organizasyon içinde gören baÅŸka bir kadın modeli koyduk.

Farklı bir profil…

Evet. O kadınlar hâlâ partinin içinde canhıraÅŸ çalışıyorlar çünkü onların bir Ä°slam davaları var, topluma vermek istedikleri bir mesajları var. Ama diÄŸer kadınlar daha üstte. Onların da canlarına tak dediÄŸi bir yer gelecek. Mesela bu seçim çalışmalarında gördüÄŸüm bir ÅŸey var. Seçim çalışmalarını Twitter’dan izliyorum. Yeni grup "Falanca yerde, falanca ilçemizi/teÅŸkilatımızı ziyaret ettik". Ziyaret etmek siyasi bir mesaj deÄŸil. O kadar farklı bir dil ki... 

Kaynak: Al Jazeera

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.