Sosyal Medya

'Daha iyi bir hükümet imkanı yok'

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun danışmanlık teklifini kabul ederek, 'A Takımı' kadrosuna giren Ermeni yazar Etyen Mahçupyan, Al Jazeera’nin sorularını yanıtladı. İmralı ve hükümetin Kürt sorununun çözümüne hazır olduğunu söyleyen Mahçupyan’a göre, “Kürtler için de, başkaları için de bundan daha iyi bir hükümet bulma imkanı yok.”



BaÅŸbakan Ahmet DavutoÄŸlu’nun, en yakınındaki danışman kadrosuna, yani "A Takımı"na sürpriz bir isim eklendi, Ermeni yazar Etyen Mahçupyan. Mahçupyan, BaÅŸbakan’ın teklifini kabul etmesinin nedenlerinden birini, “Hiçbir düÅŸüncemi deÄŸiÅŸtirmeden veya kafamda soru iÅŸareti taşımadan aynen tekrarlamaya devam edeceÄŸimden emin olduÄŸum bir insan kendisi” olarak tanımladı. Kürt sorununun çözümü için temaslarda bulunan Âkil Ä°nsanlar Heyeti içinde de yer alan Etyen Mahçupyan, hükümetin ve Ä°mralı’nın çözüm isteÄŸinin açık olduÄŸunu ama Kandil’in tutumunun bu doÄŸrultuda olmadığını söyledi. Al Jazeeera'nin sorularını telefonla yanıtlayan Mahçupyan’a göre, “Kürtler için de, baÅŸkaları için de bundan daha iyi bir hükümet bulma ihtimali yok”. 

Size danışmanlık teklifi gelmesini neye bağladınız?

Bir hukukumuz var zaten Ahmet DavutoÄŸlu ile. Kendisi hep benim çok beÄŸendiÄŸim bir akademisyen oldu. Seneler öncesinden de kendisinin bana bir beÄŸenisi vardı. Bu öznel kısmı. Dışarıdan bir deÄŸerlendirme yapmam gerekirse, benim dışımda birine yapılsa da ÅŸöyle bakardım; ÅŸu anda Türkiye’nin baÅŸbakanı çok kritik bir yük taşıyor, büyük bir dönüÅŸüm sürecinin içindeyiz. Gündelik faaliyet o kadar yoÄŸun ve ağırlıklı ki ufka bakmayı zorlaÅŸtıran bir tablo var. Böyle bir durumda Ahmet DavutoÄŸlu gibi entelektüel zemini derinlikli olan birinin bir beslenme ihtiyacı olduÄŸu çok açık. Bunu sırf benimle yapmasını da doÄŸru bulmuyorum, ileride çeÅŸitlenmesinde yarar var. Bence bu ihtiyacı kendisi de biliyordu, ilk tercihi benimle yaptı.

Daha önce “Bu teklifi reddedemezdim” demenizin nedeni bunlar mı, baÅŸka unsurlar da var mı?

Birincisi Ahmet DavutoÄŸlu’ndan gelmesi, hiçbir düÅŸüncemi deÄŸiÅŸtirmeden veya kafamda soru iÅŸareti taşımadan aynen tekrarlamaya devam edeceÄŸimden emin olduÄŸum bir insan kendisi. Bir de dönüÅŸüm beklentisi ve onun verdiÄŸi sorumluluk. Bence hangi siyasetçiden gelirse bu teklif, mezhebinize uyduÄŸu sürece bunu reddetmemeniz lazım.

Ermeni olmanızla bir ilgisi var mı? 1915 olaylarının yıldönümü yaklaşırken Ermeni meselesi ile ilgili bir katkınız olur mu?

EÄŸer bir Kürt seçseydi, Kürt meselesinde tabii ki etkisi olurdu, Alevi seçseydi etkisi olurdu. Benim de tabii ki Ermeni meselesinin serencamı içinde bir etkim olur. Ama Ermeni meselesi Türkiye’nin en önemli meselesi deÄŸil. Åžu anda ülke gündeminde ortalarda yer alan bir konu. Etkim de birincil derecede olmaz. Ayrıca benim Ermeni Cemaati'ni temsil etme gibi bir yetkim yok zaten, burada esas aktör Ermeni Cemaati’nin kendisidir, Ermeni diasporasıdır, bu oluÅŸumlardır. Onların aktörleÅŸmesiyle bir diyalog ortamı veya baÅŸka bir evreye geçilecek. Benim yapacağım ÅŸey, ancak ÅŸu andaki kısıtlı durumda Türkiye Cumhuriyeti’nin elindeki insanları deÄŸerlendirmek olabilir.

Aralarında Ermenilerin de olduğu bazı isimlerden tepkiler de geldi...

Bu cemaatçi yapı, eski ve zararlı bir yapı. Herkesin kimliÄŸinin içinden davranmasını beklemek bir anlamda ırkçı da bir tutum. Siz karşınızda bir Süryani var diye Süryani gibi davranmasını isterseniz, Ermeni var diye ille Ermeni gibi davranmasını isterseniz, bu bütün o demokratik söylemlere ters bir tutum. Ben zaten tek bir kiÅŸiyim, hiçbir zaman çok Cemaat'in içinde olmadım, bundan sonra daha fazla olmak diye bir niyetim de yok. Ama tabii ki tarihsel olarak da, sembolik olarak da anlamlı. Bu kayda geçecektir ama bu anlamı benim nasıl kullanacağımı belirlemiyor bu durum. Ben bunun üzerine bir ÅŸey inÅŸa edecek deÄŸilim.

Âkil insanlar grubunun da bir üyesi olarak çözüm sürecindeki aktörlerden birisi de sizsiniz. Hükümet son olarak, “Çözüm sürecini, bir süre daha ihtiyatlı ele alacağız” noktasına geldi. Nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

Bir tıkanma yaÅŸanıyor ve bu tıkanma aynı zamanda bir psikolojik arka plana da sahip. Son dönemde taraflar fazlasıyla konuÅŸuyordu, hatta konuÅŸulmayan hiçbir ÅŸey kalmadı noktasına gelinmiÅŸti. Tüm bunlara raÄŸmen 6-8 Ekim olaylarının yaÅŸanması, psikolojik bir kırılma yarattı. Hem hükümet içinde, hem Ak Parti içinde hem de Ä°slami-muhafazakâr kesimin içinde bu yaÅŸanıyor ÅŸu anda. Bir aldatılmışlık hissi var. Bununla beraber olaya devam etme arzusu ve enerjisi eskisi gibi güçlü deÄŸil. Yani “Gerçekten birlikte yürünecek bir partner var mı?” sorusu yeniden soruluyor. Burada tamir edilmesi gereken bir durum var ve tamir edecek olan da Kürt siyasi hareketi olacak. Bu olay yeniden restore olana kadar bu psikolojik kırılmayı aÅŸmak zor. Öte yandan bu psikolojik kırılma var diye, hükümetin atalete düÅŸmesi de büyük sorunlar yaratır.

Süreç baÅŸlarken bu kırılmaların yaÅŸanacağı bilinmiyor muydu?

Dışarıdan bir yorumcu olarak bakıyorum, bu psikolojik bir söylem. Hükümet karşı tarafa, “EÄŸer beraber yürüyeceksek aklını başına al, doÄŸru dürüst davran” mesajı veriyor. Bunun operasyonu nasıl olacak diye bakınca bunun Öcalan üzerinden olacağını düÅŸünüyorum. Öcalan bu mesajı baÅŸka bir söyleme bir ÅŸekilde tahvil edecek ve oradan yine kendisini güçlendiren bir hamle yapacak. Bence ÅŸu anda hükümetin tutumu, Öcalan’ın da önünü açan bir tutum olabilir.

Bir yandan Öcalan da beni “araçsallaÅŸtırmayın” mesajı veriyor. Onun da bir beklentisi yok mu sizce?

Öcalan’ın söylemi de stratejik bir söylem. Hükümetin söylemi de ÅŸu anda aslında, “Bir ÅŸey bekliyorum, sana bir ÅŸey söylüyorum” mesajı. Kendi tabanını da teskin eden bir mesaj. Ben çözüm sürecinin duraklaması diye bir ihtimal görmüyorum. Hükümet kendi önündeki bu partnerden, HDP-PKK çizgisinden çok emin deÄŸilse, kendi başına kalmış gibi hissederse bu çözüm sürecini hızlandırabilir de.

Sizce hükümetin bugüne kadar attığı somut adımlar, silahlı bir örgütü ikna etmek için yeterli mi? Hükümete düÅŸen ne burada?

Üzerinde anlaşılan o yol haritası önemli. Hükümet ilk baÅŸta karar verilen birinci adımın gerçekleÅŸmesini istiyor, silahlı grupların dışarı çıkmasını ve orada silah bırakmalarını. Ä°ÅŸte o noktada soru iÅŸaretleri var. OrtadoÄŸu böyle olduÄŸu sürece, PKK nasıl tam olarak silah bırakacak? Belki bu gerçekçi deÄŸil ama en azından Türkiye’ye yönelik olarak bakışının deÄŸiÅŸmesi saÄŸlanabilir ve Türkiye buna bir miktar göz yumabilir. O noktadan sonra bir geri dönüÅŸ programı var, o insanların sosyal hayata katılımı gündemde. Tüm bunların kendisini anayasada bulacağı bir süreç olacak. 30 yıllık bir meselenin, bir, bir buçuk senede baÅŸka bir evreye taşınması mümkün. Ama tabii isteniyorsa.

Bence hükümetin isteÄŸi çok açık. PKK tarafının ise isteyip istemediÄŸi belli deÄŸil. Rojava olayı bunun çok kırılgan olduÄŸunu gösterdi. O zaman da hükümet ÅŸunu düÅŸündü, “Rojava’da bir ÅŸey olunca çözüm süreci durabiliyorsa eÄŸer, o zaman Ä°ran’da da, Irak’ta da her an bir ÅŸey olabilir. Biz tüm bunların sorumluluÄŸunu çözüm sürecinin üzerine yıkabilir miyiz? Hayır.

EÄŸer Kürtler, PKK gerçekten de OrtadoÄŸu coÄŸrafyasındaki tüm Kürtlerin sorununu tek bir hamlede çözecek bir çözüm istiyorlarsa o zaman çok baÅŸka türlü davranmaları gerekiyor. Mesela çok daha önceden PYD’nin Türkiye ile birlikte yürümesi gerekirdi. Sıkıştığınız zaman Türkiye’yi yanınıza isteyecekseniz, sıkışmadan önce birlikte hareket etmeniz lazım. PKK-PYD bunu yapmadı, kendisine çok fazla güvendi, istediÄŸi gibi olmadı. Åžimdi geri dönüp çözüm sürecini baltaladı.

HDP de hükümetin verdiÄŸi sözleri tutmadığını savunuyor. Hasta tutuklular, Terörle Mücadele Kanunu bu noktada verilen örneklerden bazıları…

Bunlar eÅŸdeÄŸer alanlar deÄŸil. Abartarak yorumlar yapılıyor. Hasta mahkumların bazıları çıktı, bazıları çıkmadı. Son kanuna bakıyoruz, evet ortada gerçekten kamusal düzen diye bir mesele var. PKK haraç topluyor, topraklara el koyuyor, insan kaçırıyor. “Bu böyle devam etsin, biz burada kendi hakimiyetimizi kuralım, Hükümet de adım atsın” diye beklemek de çok mantıklı deÄŸil. Ters taraftan bakarsak hükümetin de PKK’nın böyle bir arzusunun olduÄŸunu öngörmemesi gerçekçi deÄŸil. Birbirlerini anlayan, tanıyan ve birlikte geri adım atabilecek iki aktöre ihtiyaç var aslında. Bu bir niyet meselesi yani, herkes üzerine düÅŸenleri yapmaya hazır olup olmadığına bakmalı.

Sizce hükümet hazır mı?

Bence hükümet sonuna kadar gitmeye hazır. Kürtler ve baÅŸkaları için de bundan daha iyi bir hükümet bulma ihtimali yok. Kürt meselesinin her boyutuyla çözülmesine hazır olan, yeter ki ÅŸartlar olgunlaÅŸsın diyen bir hükümet var. Birkaç sene önce valilerin seçimle gelmesinden söz ediliyordu. Nereye kadar gidebileceÄŸini hayal edebiliriz meselenin. Yeter ki Türkiyelilik üzerinden, bir bütünlük içinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları ve demokrasisi içinde çözümlere hazır olunsun. PKK’nın, anlaşılır nedenlerle, bu döneme yeteri kadar hazır olmaması durumu var.

Karşı tarafı üçe bölersek eÄŸer, Ä°mralı-Kandil-HDP olarak. Hangisi daha hazır sizce?

Ä°mralı görünüyor. Ä°mralı bunu yönetiyor ve ufku diÄŸerlerinden çok daha fazla, global dünyanın ufkuna yakın. Ä°mralı, Kandil’den mütevellit uygulamaların çok da taşınabilir olmadığının farkında. Aslında hepsi farkında ama elimize güç kullanma imkanı gelince bunu kullanmamaya alışkın deÄŸiliz biz. Oysa PKK bunu çok zorlarsa, önümüzde bir Kürt-Kürt savaşı var. Esas çeliÅŸki devlet ile PKK arasında olmaktan çıkıyor. Kendi insanıyla savaÅŸan bir özgürlük hareketi olmaz. Burada bir sıkışma var. Bunu Ä°mralı da, Kandil de görüyor ama Kandil’de çok katmanlı bir yapı var.

Kandil'in yereldeki kadroları yani alt kadroları bugüne kadar bir bağımsızlık fikri etrafında beklemiÅŸ. O insanlara, “ne idüÄŸü belirsiz bir barış” sunuyorsunuz. “Barış gelecek, ondan sonra siyaset yapacağız, insanları ikna edersek de burayı yöneteceÄŸiz” diyorsunuz. Ama ya ikna edemezseniz? Böyle bir ÅŸeye entelektüel, sosyolojik ve psikolojik olarak hazır deÄŸiller. Kendi sosyolojinizi bu hale getirmiÅŸ durumdasınız Kürt siyasi hareketi olarak. Åžimdi o sosyoloji, bir serseri mayın olma eÄŸilimi taşıyor. Sivil toplumun ve dolaylı olarak hükümetin desteÄŸine muhtaçlar. Bütün bunlar da anlaÅŸmaları ve geri adım atmamaları halinde mümkün. 6-8 Ekim olayları bunu mahvetti. O yüzden de tarihsel olarak günahı büyük.

GerçekçiliÄŸin altını çizdiniz. Her ne kadar Öcalan bunu dile getirmiyor denilse de Kürt cephesinde sürecin final yapmasıyla birlikte Öcalan’ın özgür kalacağı beklentisi var. Sizce bu mümkün mü?

Acaba Öcalan özgür kalmak istiyor mu? Özgür kalsaydı bu kadar etkili olabilir miydi? Bence hayır. Öcalan’ın cevabının da hayır olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Öcalan kendi gücünün konsolide olduÄŸu ve istediÄŸi gibi davranabileceÄŸinin garantisinin verildiÄŸi bir ortamda, çözümün o noktaya geldiÄŸi bir ortamda özgür kalmak isteyebilir. Ama biz ÅŸu anda o noktayı hayal etmekten çok uzağız. Öyle bir noktaya geleceÄŸiz ki Kürt meselesi diye bir ÅŸey kalmamış olacak, Öcalan’ın hapiste kalması garabetleÅŸecek. Ancak o zaman Öcalan özgür kalabilir ve gücünü sürdürebilir. Åžu anda serbest olsa ağırlığını kaybederdi. Yol haritası üzerinde anlaÅŸtıktan hemen sonra bu olaylar olup 40 kiÅŸi ölüyorsa, daha Türkiye’ye Öcalan’ın serbest kalmasını kabul ettirmeniz mümkün deÄŸildir. Öcalan’ın serbest kalma ihtimali vardıysa bile PKK stratejisi bunu kendi eliyle yok ediyor. Ama ben koÅŸullarının rahatlatılması gerektiÄŸi fikrindeyim.

Âkillerle ya da toplumun baÅŸka kesimleriyle görüÅŸmesi gibi mi?

Åžimdi, Öcalan ile görüÅŸmek çok popüler bir istek haline geldi. Niye görüÅŸmek istiyor ki insanlar? Bu bana çok anlamlı gelmiyor. Tersi doÄŸru, Öcalan kiminle görüÅŸmek istiyorsa görüÅŸebilmeli. Bu, çözüm sürecini olgunlaÅŸtırır.

Son dönemde sol kesimde “OtoriterleÅŸen bir hükümet ile Kürt meselesini konuÅŸmak doÄŸru deÄŸil” tartışması yaÅŸanıyor. Siz nasıl bakıyorsunuz bu tartışmaya?

Ak Parti hiçbir zaman otoriter bir parti deÄŸil. Son düzenlemelerine bakın, içinde hem demokratikleÅŸme unsurları var hem otoriterleÅŸme. Hiçbir zaman tam olarak demokrat deÄŸildi ama tam olarak otoriter de deÄŸildi. Åžu anda da otoriter deÄŸil. Sol cenah denen insanlara bakıyorum, hiçbiri demokrat deÄŸil zaten, otoriterlikten besleniyorlar. Kürt hareketi ise zaten yapısı gereÄŸi tamamen otoriter zihniyet üzerine ÅŸekillenmiÅŸ. Ä°nsanların özgürlük talep etmesi onları demokrat yapmıyor. Otoriter insanlar da özgürlük talep eder. Türkiye’de demokrat bir siyasi aktör iki tarafta da yok ama demokratlaÅŸan bir süreç yaşıyoruz.

Yeni dönemin sloganı daha çok “Yeni Türkiye”. Siz ne anlıyorsunuz “Yeni Türkiye” denince?

Türkiye yüzyıllık bir parantezi kapatıyor. Vesayet rejimini, hilkat garibesi haline getirilmiÅŸ olan bir BatılılaÅŸma, modernleÅŸme hamlesi geride kalıyor. Åžimdi daha otantik, tabandan gelen bir dönüÅŸüm yaÅŸanıyor. Açılımların, AB üyeliÄŸinin getirdiÄŸi bir norm sıçraması var. Ä°nsanlar ÅŸimdi neyin doÄŸru olduÄŸunu biliyorlar. Åžimdilik yapmıyorlar ama giderek daha da fazla buna doÄŸru ilerliyoruz. Yeni Türkiye, benim hayalimde varılacak olan noktadır. Kolay deÄŸil, bunun sancılarını çekiyoruz. Hiçbir tek referans, yeniyi kurmaya yeterli deÄŸil. Ne Ä°slamiyet ne Anadoluluk ne de Osmanlı üzerinden kurabilirsiniz. Bunların içinden bir sentez üretmeniz lazım ve bu sentezin yeni normlarla buluÅŸması lazım. Buna hazır olan bir halk var. Ama hâlâ toplum yok. Yeni Türkiye’de cemaatler dünyasından toplum haline geçeceÄŸiz. Bürokrasi normalleÅŸecek, sivilleÅŸecek, devleti özgürleÅŸtirecek. Hâlâ bir tıkaç olarak duruyor, zaman içinde evrim geçirecek. Tüm bunlar yaÅŸanırken Ak Parti’ye yönelik bir hazımsızlık olduÄŸu için zikzaklarla ilerliyoruz.

Kaynak: Al Jazeera

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.